Dünya dönmeye, insanlar normalleşen hayatlarına devam ederken Gazze beş aydır soykırımın pençesinde onurlu bir direnişle ayakta kalmaya çalışıyor.
- yüzyılda tüm insanlığın gözü önünde kuşatılan ve abluka ile açlığa mahkum edilen milyonlarca insanın diz çökmesi beklendikçe Gazzelilerin direnci daha da artıyor.
Bunu Gazzelilerin isyan etmeyişlerinden ve ağızlarını bozmamalarından anlamak mümkün.
Mesela bunu Refah kentinde ölümüne kuşatılmış ve her gün bombalanan insanların ifadelerinde bulmak mümkün:
“Gazze'nin kuzeyinde yiyecek bir şey yok, ailemle birlikte günlerdir açlık çekiyoruz. Açlığımızı bastırmak için çürük patates yemek zorunda kalıyoruz; yanında ekmek bile bulamıyoruz."
Bombalı saldırıda iki çocuğunu ve eşini kaybeden Filistinli anne, on yıllık evlilikten sonra dünyaya gelen bebeklerine "doyamadığını" söylüyor gözyaşları içinde...
Bu görüntü ve iç parçalayıcı ifadelere rağmen vicdan sahiplerinin duyarsızlığı insanı rahatsız edecek boyutta.
Vicdan sahibi insanların Gazze konulu protestoları dünyanın birçok ülkesinde hız kesmeden sürerken özellikle (sözde) İslam Ülkelerindeki derin sessizliğin sebebi merak ediliyor. Yani Latin Amerika; liderlerinden halkına kadar tümü seferber olmuşçasına Gazze konusunda duyarlılık gösterirken, Batı’nın büyük şehirlerinde sokaklar sık sık dolup taşarken Ortadoğu’nun büyük şehirlerinin hiçbirinde milyonlar sokaklara dökülemedi maalesef. Ekranlardan duygusal konuşmalar yapan insanların neden sokağa çıkmadıkları veya en azından sokağa çıkanlara destek vermedikleri konusu ilginç bir araştırma konusudur aslında. Meseleyi sadece ceberrut yöneticilerin korkusu şeklinde izah etmek eksik bir tespit olur.
Benzer bir durumu sinema ve sanat camiasında da görmek mümkün. İslam Dünyasındaki sözüm ona çook meşhur aktörlerin, sanatçıların (birkaç istisna dışında) sessiz kalmaları ama tam aksine Batılı bazı sanatçıların (ABD'li komedyen Amer Zahr ve Liam Nelson gibi tanınmış kişilerin) vicdana gelip Siyonist rejimi kınamaları ve ‘Gazze için ateşkes’ diyebilmeleri düşündürücüdür.
Gazze’deki soykırımın ve katliamın ana sponsoru olan ABD, dünyayla alay edercesine Gazze'ye havadan (sözde) yardım atıyor. Üç askeri uçakla gerçekleştirilen indirmeden sonra bu askeri uçakların nereye gittiği soruluyor? Büyük ihtimalle aynı uçaklar bu defa işgalci siyonistlere yeni bombalar taşıyacak.
Gazze’de ilginçlikler ardı sıra yaşanırken Batı Şeria'da işbirlikçi Mahmud Abbas'ın güvenlik güçleri iki yıldır işgal rejimi istihbaratı ve ordusu tarafından aranan HAMAS'ın askeri kanadının üst düzey üyesi Kis el-Saadi'ye suikast düzenliyor. Kis el-Saadi saldırıdan kurtuluyor ama benzer teşebbüsler Ürdün ve Suudi’de ve BAE gibi ülkelerde de yaşanıyor. Buralardaki HAMAS ve İslami Cihad yöneticileri bu ülkelerin istihbarat örgütlerinin birincil hedefi haline gelmiş bulunuyor.
Ve İİT bir kez daha göstermelik toplantı kararı almış. Sonuç şimdiden belli ‘cılız bir kınama!’
Üzücü olan şey bu vahşeti durduracak hiçbir kesin çıkışın yapılamamasıdır.
Kısacası üzerine ölü toprağı serpilen İslam Coğrafyası’nın lider ve halklarının Gazze beklentisi; bir sabah uyandıklarında ‘Ateşkesin’ ilan edilmiş olması ve artık bu vicdan yükünden kurtulmaktan öte bir şey değil.
Tüm bu olumsuz tabloya rağmen Gazze direniyor. Gazze’de direnenler sadece küçük bir toprak parçasının özgürlüğü için değil, gerçekte ümmetin izzetini ayakta tutmak için direniyorlar. Onlar direndikçe vicdan sahibi müminlerin imanı tazelenip artıyor ve insanlık İslam ile sanki yeniden tanışıyor.