ABD’de bir dönem Dış İşleri Bakanlığı yapan Madeleine Albright’ın Bill Clinton’un başkanlığı döneminde ABD dış siyasetinde oldukça etkin olduğu biliniyor.

Siyonist İşgal rejiminin yine Filistinlilere karşı ‘Süpürme Operosyonu’ başlattığı bir dönemde katledilen sivillerin görüntüleri uluslararası kamuoyunu rahatsız edince Albright oldukça ağır hareket ederek ‘Ortadoğu Turuna’ çıkacağını ve israillilerle Filistinliler arasında yaşanan çatışmayı sona erdireceğini” ilan etmişti. Her ne kadar Siyonist rejim saldırıp pervasızca katliam yapıyorsa da ABD’nin devreye girmesi Ortadoğu ülkelerini sevindirmişti.

Çünkü bu kudurmuş kuduzu ancak o durdurabilirdi.

Yakın tarih uzmanları Albright’ın bu Ortadoğu turunu anlatırken “ Yaptığı diplomatik görüşmelerle sadece israil’e zaman kazandırmak için uğraşıyordu!” derler.

Gerçekten de olayın akışına bakıldığında bir taraftan yaşanan vahşetin boyutu diğer taraftan ise sözüm ona sağduyulu diplomatik nezaketin zirvesi ile Filistin’in ve Filistinlilerin kayıplarını artırmaktan başka bir şeye yaramayan ‘Barış Turu’nun art niyet taşıdığı anlaşılıyor.

Bugünlerde benzer bir olay İsveç ve Danimarka yönetimlerinde de gözleniyor.

Kaç zamandır bu iki ülkede neredeyse dönüşümlü olarak Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan aşağılık saldırılar son günlerde hız kazanmaya başladı.

Bir gün Stockholm’da diğer gün Kopenhang’da Müslümanların gözünün içine bakılarak hakaretin büyüğü yapılmakta.

Haçlı Zihniyetinin bir uzantısı olduğu söylense de aslında bu alçak saldırıların altında başka sebeplerin yattığı söylenebilir.

Belki on yıl sonra tüm berraklığıyla ortaya çıkacak ki işin arkasında Avrupa ülkeleriyle başta Türkiye olmak üzere İslam Dünyası’nın arasını onarılmaz şekilde açmaya çalışan Siyonist Yahudiler (veya Rusya gibi) bir ülke olduğu ortaya çıkacaktır.

Amaç ne olursa olsun Müslümanlar için Namus-u Ekber hükmünde olan Kur’an-ı Kerim ve Hz Muhammed(sav)’e yapılan aşağılık hakaretlerin tolere edilecek ya da siyasi manevra ile görmezden gelinecek bir yanı yoktur.

Son günlerde İslam Ülkelerinin dış işlerinden yapılan çıkışlar ve İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan yükselen sesler ile birçok ülkenin meydanlarını dolduran milyonların sloganlarına muhatap olan bu iki ülkenin yöneticilerinden üst üste açıklamalar gelmeye başladı.

İsveç Başbakanı yazılı açıklamasında 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra en ciddi güvenlik durumunu yaşıyoruz’ diyerek İsveç’te Kur’an-ı Kerim’e ve diğer kutsallara/dini değerlere yönelik saldırıların önlenmesi için çalışma yapılacağını belirtiyor.

Benzer bir açıklama Danimarkalı idarecilerden de geldi.

Danimarka Dışişleri Bakanı Rasmussen "Yakma olayları birkaç kişi tarafından gerçekleştirilen son derece saldırgan ve pervasız eylemlerdir. Bu birkaç kişi Danimarka toplumunu temsil etmiyor… Danimarka hükümetinin Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırıları önlemek için yasal yollar arayacağını.” belirtti.

Bu tarz açıklamalara bakınca insan pratikteki hareketliliğe dikkat kesiliyor haliyle.

Bir şey var mı diye?

Bu ülkelerde Emniyet güçlerine tanınan ‘Eyleme izin verme hakkı’nın gözden geçirilmesi o kadar da zor olmasa gerek! Hele hele tüm İslam Dünyasından bu kadar tepki almışken kendi toplumlarını bu kararlara razı etmekte zorlanmayacakları açıktır.

Buna rağmen; Albright gibi işi diplomatik şova dönüştürüp uzun vadeye yayma kurnazlığı ile hareket etme hevesinde oldukları izlenimi var.

Müslümanların hiçbir zaman Protestanlaşmayacağını şu hadis-i şerif’ten anlamak mümkün

“Benim ümmetimden bir topluluk, Allah’ın emrini yerine getirmeye devam edecektir. Onlara yardımdan çekinenler ve onlara muhalefet edenler, bu topluluğa zarar veremeyecek, Allah’ın (kıyamet) emri onlara gelinceye kadar onlar, bu galip ve muzaffer hâl üzere olacaklardır.”

Meydanlardan yükselen ses bir kez daha bu hadisi doğrularken bir barış ve esenlik dini olan İslam’ın bu olaydan da izzetle çıkacağı kesindir.

Bununla birlikte İsveç ve Danimarka yönetimlerinin hukuki düzenlemelerdeki teennilerini atmak için meydanlardaki sloganlara ve yapılan açıklamalara bir kez daha bakmalarında fayda var.