PKK’yi iyi tanımak için dışarıya ihraç ettiği kendine has literatürüne bakmak gerekir.
Her ne kadar ‘İnsan hakları-özgürlük’ vs gibi kelimelerle insanların aklını bulandırsa da PKK’nin en sık kullandığı kelimeler örgüt içine yönelik geliştirdiği saldırgan kelimelerdir.
PKK, özellikle Kürdler içinde kendisine alternatif olarak ortaya çıkan her türlü yapı için derhal ‘Kontrgerilla- ajanlar- provokatör örgüt- işbirlikçiler…’ gibi kelimeler üreterek karşı tarafı daha ilk andan itibaren töhmet altında tutmaya çalışmıştır.
Bu yaptığının ‘Sadece bir savaş hilesi’ olduğunu anlayamayan kitleler maalesef, devamlı bu yalan propagandanın etkisinde kalmışlardır.
PKK’nin üst düzey kadrolarının belki de en çok okuyup uyguladıkları; Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı olarak tanınan Dr. Paul Joseph Goebbels’in yazıp ustaca uyguladığı ‘Büyük Yalanlar’ isimli kitabıdır.
Gobbels, bu kitabında belirttiği çalışmalar neticesinde Alman halkının bilinçaltına "Tek halk, tek imparatorluk, tek lider" düşüncesini yerleştirmeyi başarmış ve Adolf Hitler’i Almanlar için vazgeçilmez bir lider olarak zihinlerde inşa etmiştir.
Gobbels, bu çalışmasında kitabının başlığındaki gibi ‘ Her zaman büyük yalanlar söylenmesi gerektiğini ve bu yalanların ısrarla söylenmesinin kitlelerde kabulü kolaylaştıracağı’ vurgusunu yapar.
İşin bu noktasında PKK’nin tamamıyla ‘Büyük yalan söylemeyi’ bir stratejiye dönüştürdüğü görülür.
PKK, 45 yıllık tarihi boyunca kendisinden başka hiçbir yapıya yaşam hakkı tanımayıp ortaya çıkan her yapıyı devamlı ‘Kontra-ajan-hain vs’ gibi etiketlerle saf dışı bırakmaya çalıştığı gibi kendi iç yapısında da bu kelimeleri sık sık kullanmaktan çekinmemiştir.
PKK hakkında yapılan bağımsız araştırmalar, dağ kadrosundan teslim olan üst düzey yetkililer ve tarihin ortaya döktüğü gerçeklerin ışığında PKK’nin bugüne kadar binlerce önemli elemanını, yöneticisini ve militanını yargısız infazlarla saf dışı bıraktığı artık herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Hatta öyle ki ‘Akademia Mahsum Korkmaz’ diye açılan ilk ve en önemli militan yetiştirme kampına ismini verdikleri Mahsum Korkmaz’ın(Silvan’lı Agit) 1986’da girdiği çatışma esnasında Öcalan tarafından öldürtüldüğü dilden dile dolaşan bir realitedir.
Öcalan’ın doyumsuz ‘Tek liderlik’ hevesine kurban edilen onlarca akademisyen, komutan ve iyi eğitimli kişinin yanı sıra halk içinden de bu örgüte gönül vermiş yüzlerce insan kısır ‘konum kavgalarının kurbanı’ olarak infaz edilmiştir.
Stalinist idare doktrinini esas alan ve tam otoriter bir örgüt olan PKK, gerek Öcalan’ın emirleriyle gerekse de son dönemlerde Kandil’in emirleriyle kendi içinde binlerce militanını ajan, provokatör, önderliğe karşı gelme gibi suçlamalarla infaz etmekten çekinmemiştir.
28 Mayıs yenilgisinden sonra eteğindeki taşları ilk döken Demirtaş, kızgınlığının gazına gelerek ‘Aktif siyaseti bıraktığını söyleyip özeleştiriye davet ederken Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini ancak kendisine cevap dahi verilmediğinden bahisle dert yanıyor, adeta harcandığını ilan ederek manevralar yapıyordu.
Demirtaş’a sadece kendi örgüt tarihini hatırlatarak ‘PKK’nin ilk harcadığı olmadığın gibi son da olmayacaksın’ denilebilir.
Ya da başka bir bakış açısıyla; Kandil, tek lider ayarlarında değişikliğe gitmeye hazır değil ki Demirtaş’ı da başına yeni bir bela kılsın dense yeridir.