Seçim tarihi yaklaştıkça siyaset sahnesi gibi yargı erki de hareketlenmeye başladı.
HDP’nin olası kapatılması halinde yerine düşünülen Demokratik Bölgeler Partisi (DBP)'ye yönelik olarak 9 ilde geçen hafta baskın yapılarak eş başkanı dâhil çok sayıda yönetici gözaltına alındı.
PKK'ye yönelik başlatılan bu operasyonda gözaltına alınan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ve DBP'li yöneticilerden Hayrettin Altun, tutuklanarak cezaevine konuluyor.
DBP, basın açıklamasında toplumun alışageldiği ‘bol faşizm soslu’ retorikten sonra ‘Siyasi soykırıma’ uğradığını ilan ederek halktan tepki göstermesini istiyor.
DBP Eş Genel Başkanı "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan tutuklanıyor.
Tabii ki parti yaptığı açıklamalarda ‘Siyasi soykırım’ diyor,’ faşizan saldırı’ diyor... Diyor da diyor.
Ancak seçim gerçeğinin yaklaşmakta olduğunu ve bu tür hamlelerin devam edeceğini tahmin etmek zor değil.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısnın, HDP’nin hazine yardımı bulunan hesaplarına “ivedilikle” bloke konulmasını istemesini “HDP’nin terör örgütü ile organik bağı dava sürecinde de devam ediyor” gerekçesine dayandırması da kendiliğinden gelişen bir olay olmadığı söylenebilir.
Anayasa Mahkemesinin, Yargıtay Başsavcısının talebini 5 Ocak'ta görüşeceği ve büyük ihtimalle hazine yardımının bloke edileceği şimdiden konuşulan bir durum.
HDP’ye karşı tabiri caizse seçim öncesi yapılan bir hazırlıklar listesinin uygulandığı anlaşılıyor.
HDP’nin, PKK’den tek farkının sadece silahlı olmaması olarak tarif edenler haksız sayılmasa da seçim öncesi yapılan ‘Kapatma’ manevraları toplumda nasıl yankı bulacak merak ediliyor.
Çünkü ‘Demokrasi’ deniliyor, seçim deniliyor, sonrasında ise bu tarz operasyonlarla siyasetin önüne geçiliyor! Şeklinde yorumlar ve savunmalar yapılıyor.
Gerçekte öyle midir? Tartışılır
Çünkü HDP ve sair isimlerle PKK’nin siyaset arenasındaki paydaş ve yandaşları da aynen PKK gibi hareket ederek her fırsatta sokağı karıştıracak kaos çıkaracak bir yönelime girdiler (6-8 Ekim’de olduğu gibi)
Tabii ki mevcut iktidar ve sistem için bugün bu siyasi partinin kapatılmasına ya da hazine yardımının bloke edilmesine giden yoldaki asıl argümanı 6-8 Ekim’deki olaylar değil. Bu olsa belki vatandaş da bu manevraları anlayışla karşılardı, ancak konunun daha çok yaklaşan seçimlerde karşı bloğu zayıflatmak olarak algılanıyor.
Oysa PKK/HDP olgusunu ‘Kürt siyaseti’ ve ‘Kürt halkının iradesi...’ gibi klasik ama tamamen yanlış olan söylemlerden uzaklaştırarak ve karşı blok ile irtibatlandırmadan değerlendirmek gerekir. Çünkü PKK ile onun siyasi uzantısı; Kürd halkının temsilcisi gibi davranmaktan çok dışarıdaki bazı güçlere hizmet edip durdular.
PKK/HDP, sahip olduğu zihniyet doğrultusunda ele alındığında her ne kadar bir sihirli kelime olarak kullanageldikleri ‘Emperyalizm’ karşıtlığının hiçbir tutarlılığının kalmadığını ve tamamen Küresel güçlerin hedefleri doğrultusunda hareket ettikleri yadsınamaz bir gerçek olsa da maalesef sistemin kullanageldiği ‘Irkçı- şovenist’ dil Kürd halkında bu tür operasyonları tekrar bir kazanıma dönüştürmesine yol açabilecektir.
PKK/HDP, Kürd halkının ‘Mağdur ve mazluma’ olan meyli ile ilgili tarihsel psikolojik bilinçaltından istifade edecektir.
Dağda olduğu gibi şehirlerde de iyice gerileyen organize güçlerine rağmen halkın bu psikolojisini kullanarak yapılan operasyonları kullanarak oy devşirmeye çalışacaktır.
Oysa birkaç gün önce Duran Kalkan’ın yaptığı açıklamada net olarak anlaşılıyor ki; PKK’nin gerilla gücü dağda üst üste yediği darbelerle afallamış durumda. Örgütsel organizesinin kontrolünü kaybetmeye doğru gittiği anlaşılan yoruma rağmen Ankara siyasetinin ‘Seçim hesapları’ yeni bir ‘Mağdur dayanışmasına’ yol açmamalıdır.