Birkaç gün önce bir gencin bazı otobüs durakları ile boş duvarlara yapıştırılan “Kerbela etkinliğine davet” afişlerini hışımla yırttığı görülmüştü.

Genç afişleri yırtarken bir yandan da söyleniyor.

Kim bilir neler söylüyor?

Afişlerde, Türkiye Caferilerinin her yılki mutat Aşure Etkinliğine davet var.

Malum her yıl Hicri Yılbaşı olan Muharrem ayının 10. Günü başta Şii Müslümanlar olmak üzere tüm İslam Dünyası ‘Kerbela Faciasını’ yad eder.

Bu durum Kerbela olayının olduğu yıldan beridir süregelen bir durum. Yani yeni değil.

Hatta İbnü-l Esir’in ‘El Esas Fi tarih’ isimli İslam Tarihi kitabında, 11. Asırda Bağdat’ta bir kısım Müslümanın Kerbela Faciasını anma etkinliklerini çığrından çıkarıp Ümmet içinde ‘İç düşmanlıkları yani Şii-Sünni kavgasına sebebiyet verdiğini belirtiyor’

O dönemin şartlarında belki de bir ‘Bedevilik’ nişanesi sayılabilecek iç kargaşalar ve çatışmalar karşılıklı kin ve öfkeye yol açmıştı.

Hatta öyle ki bir dönem Basra ahalisi, Bağdat ve çevresindeki Kerbela Matem törenlerinden o kadar rahatsız olmuş ki alternatif bir matem töreni düzenleyerek büyük sahabi Hz. Zübeyr b. Avam’ın kahramanlığıyla tanınan komutan Musab b. Zübeyr’in Emeviler tarafından şehid edildiği günü şaşaalı matemle yad etmeye başlamışlardı.

Aradan yüzyıllar geçti ama ne yazık ki İslam Dünyasını birleştirmesi gereken en önemli günlerden biri olan 10 Muharrem, birilerinin sakat bakış açıları ve yanlış hesapları yüzünden tefrikanın diri tutulmasına gerekçe kılınıyor.

Bu tefrikanın getirisinde ise: Ümmet Coğrafyası’nın birçok beldesinin işgali, birçok Müslümanın da maalesef baskı ve zulüm ile zillet içinde yaşamaya mahkum edilmesi şeklinde kendini gösteriyor.

Bir taraftan Kerbela Faciasında hissedilen yoğun duyguyla tüm Ehl-i Sünnete ateş püskürüp ‘Yezidler!’ damgası vurup oradan güzide sahabeye hakaret eden bedeviler öte tarafta Şia’yı en azılı İslam Düşmanlarından daha büyük tehlike gören bugünkü moda deyimle “Çağdaş Hariciler”

Her iki grup da İslam’a ve Müslümanlara zarar vermekten öte bir şey yapmıyor.

‘Aşura Etkinliğine Davet’ içerikli afişleri hışımla koparan genç, büyük ihtimalle İslam’a büyük bir hizmet yaptığını düşünerek çevresindekilere olayı ballandırarak anlatmış ve bi hayli de takdir almıştır.

Lakin ‘Kazın ayağı hiç de öyle değil’

Merhum Muhammed Esed’in ‘Mekke’ye Giden Yol’ isimli şaheserinde belirttiği şu tespit aslında gelinen sürece ışık tutacak cinsten.

Merhum Esed, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı baş gösteren Vehhabi- Selefi akımların zaman içinde yaygınlaşıp büyük isyan hareketlerine dönüşmesinin arkasında İngiliz Sömürge Bakanlığının (Yani bugünkü istihbarat topluluğunun ve MI6’in) bulunduğunu belirterek şu harika tespiti yapıyordu:

“Vehhabi-Selefi düşünce aslında ilk çıkış şekli itibariyle yüzyıllardır donuklaşan İslami düşünce için DEVRİMCİ bir yaklaşım getirerek bir kısım faydalar kattı. Ancak bu hareketi erken dönemde fark eden İngilizler, onu yok etme yerine KULLANARAK İslam Dünyası içinde bir fitne aracına dönüştürdüler...”

Hal böyle iken 21.yüzyılın İstanbul’unda hala her iki zihniyet de kendine ‘Zihinsel mekanlar’ bulabiliyorsa doludizgin bir bedeviliğin tehdidi altındayız demektir.  

-Kadirov ve Suriye İstihbaratı İle Görüşülmesi

Birkaç gün önce Sayın Erdoğan ile Putin Soçi’de 4 saat süren tarihi bir görüşme yapmışlardı.

Sonradan ortaya çıkan bilgilere göre Rus Heyette Çeçenya’daki kukla lider Kadirov da bulunuyormuş.

Kadirov, Çavuşoğlu ve MİT başkanı Hakan Fidan ile görüşmüş.

Görüşmeden sonra açıklama yapan Kadirov;

“Gayri resmi, zengin ve verimli bir görüşme gerçekleştirdik!” diyor.

Dahası:

“Toplantının sonunda seçkin konuklar beni Türkiye'ye davet etti. Elbette daveti kabul ettim” diye ekliyor.

Kadirov orada dursun.

Bir iki gün sonra Sayın Erdoğan: “İstihbaratımız Suriye istihbaratı ile görüşüyor!” açıklamasında bulundu.

Türkiye olarak her iki kesime de söylenmedik söz, etmedik laf kalmamışken İstihbarat düzeyinde görüşmelerin yapılması (her halukarda) önemlidir.

Esas olan “Bir şeyin tümünü elde edemiyorsan tümünü atman caiz değildir” kaidesi bir kez daha devreye girmiş bulunuyor.

Bu da siyasetin gerçek yüzünü ya da rahatsız eden çok renkliliğini gösterirken Türkiye’nin yeni bir şeyler denediğini de anlamış oluyoruz.