FARUK KUZU / DOĞRUHABER

ABD’nin İslam Coğrafyasında sahip olduğu ün ancak “işgalci- katil- hırsız” gibi kelimelerle ifade edilebilir. 11 Eylül gerekçesiyle Afganistan ve Irak’ta milyonlarca insanın katledilmesine, milyonlarca çocuğun yetim, milyonlarca kadının dul bırakılmasına sebep oldu. Tabii sadece bu iki ülkedeki vahim tablo, İslam Dünyası’nın diğer ülkelerindeki durumun bundan pek bir farkı yok. Tek tek hepsini saymaktansa Kızılderili Şeflerden “Oturan Boğa”nın şu sözünü hatırlatmak yeterlidir “Bir nehirde iki balık kavga ediyorsa mutlaka oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir!”

  1. yy’den bugüne Ortadoğu ve 3. Dünya ülkeleri denilen yerlerdeki fakirliğin, iç çekişmenin, geri kalmışlığın müsebbibi Anglosakson (İngiliz) dizaynlı ABD’dir. Bu realiteye rağmen bazı dönemler ABD siyasetinin bazı İslam Ülkelerine destek çıktığı görülür; mesela Afgan Cihadında Sovyet yayılmacılığına karşı bazı gruplara lojistik yardımı yaptılar. Mesela Bosna’nın tümüyle Sırpların (Rusya’nın) eline geçmemesi için havadan müdahale ettiler.

Şimdi de ABD Dış İşleri Bakanı Pompeo’nun Çin’e karşı Uygur Müslümanları desteklemeye yönelik toplantısını ve açıklamasını görüyoruz. “Mike Pompeo, New York'ta Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda, terörle mücadelede birlikte çalışmayı devam ettirmeleri gerektiğini” belirtti.

Tüm ülkelere, Çin'in Uygur Türklerine yönelik baskı politikasına karşı durma çağrısı yapan Pompeo, "Terörizm konusunda, Çin'in Sincan'daki baskı kampanyasının terörizmle ilgili olmadığını söylemekte yarar var. Bu, Çin'in kendi vatandaşlarının Müslümanlık inancını ve kültürünü silme girişimiyle ilgili." değerlendirmesinde bulundu.”

ABD siyasetini bilmeyen biri “Ya bu ABD, Müslümanları ne kadar da düşünüyor!” der. Ama işin aslı hiç de öyle değil. Doğu Türkistanlı kardeşlerimizle ilgili endişelerini dile getiren sadece ABD değil, Rusya ve Hindistan da bu konuyla ilgili açıklamalar yapıyorlar. Bununla da kalmayıp çeşitli toplantılar düzenleyip maddi yardımlar da yapmaktadırlar.

Ne ABD ne Rusya ne de Hindistan’ın Uygur Müslümanları düşündükleri yok. Üç ülkenin de tüm hesabı yükselen Çin’in önüne geçmektir. Çin her üç ülke için ayrı ayrı tehdit unsuru olsa da sonuçta üçü de onu sınırlamanın yollarını aramaktalar. Bu konuda Çin’i doğusunda Tayvan, Güneydoğusunda Hong Kong, Batısında Tibet ve Kuzey batısında Doğu Türkistan sorunlarıyla meşgul etmeye çalışıyorlar. Görünen o ki bu konuda da başarılı operasyonlar yapıyorlar.

Buna karşı arkasına Küreselcilerin hem sermayesini hem de aklını alan Çin bu kuşatmalara karşı eskiden olduğu gibi sadece kaba gücünü kullanmadığı, derin bir akılla da hareket ettiği, bundan dolayı saldırgan tavır takınmadığı görülüyor.

Bu iki kesimin çekişmesi sürüp giderken başta Doğu Türkistanlı Müslümanlar olmak üzere zikri geçen tüm ülkelerde halklar Çin’in demir yumruğu altında ezilecek gibi görünse de Komünist Çin yönetiminin Hong Kong, Tayvan ve Tibet’te yapmadığı vahşeti ve dejenerasyonu Müslümanlara uygulaması; hem İslam’a karşı duyduğu hazımsızlıkla hem de Çin’de etkili olan Üst Aklın İslam’dan duyduğu rahatsızlıkla izah edilebilir.

CIA’nın Tibet’te Dalay Lama’yı, Hong Kong’ta Şemsiye Hareketini kendi çıkarları doğrultusunda organize ettiği gibi Doğu Türkistan’da da kullanışlı bir maşa arayışına girmesi beklenen bir şeydir. ABD hiçbir zaman Uygur Müslümanların dertlerini dert etmemiştir, etmeyecektir. Pompeo’nun çalışmalarını ve açıklamalarını bu minvalden okumak gerekir.