Bu ülke darbeden ve darbecilerden çektiğini hiçbir şeyden çekmedi. Siyasiler her zaman askeri cenahın gölgesi altında hareket etmek zorunda kaldı. Bu sıkıntıdan kurtulmak isteseler de bir türlü muvaffak olmadılar. Çünkü askeri vesayeti gerekli gören sol-laik bir kesim daima darbecilerle hareket etti.
2007’den sonra muktedir olmaya başlayan bugünkü iktidar yıllarca “12 Eylül Askeri Darbesi ve 28 Şubat Post modern darbesi ile mücadele ettiklerini darbecilere gereken cezayı verdiklerini” söyleyip durdu. 2013'te açılan davada 28 Şubat döneminden sorumlu tutulan paşalar Ankara 5. A.C.M’de yargılanmış, yargılama sonucu birçok paşaya ve o günün meşhur medyatiklerine ağır cezalar kesilmişti. Mahkeme, sanıkların yaş ve sağlık durumları nedeniyle cezaları yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol gereği karakola imza verme zorunluluğuna dönüştürünce 28 Şubat’ın failleri de Bodrum gibi bir yerde yaşamak zorunda kalmışlar(!) Müebbet hapis cezası verilen eski G. Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Orgeneral Çetin Doğan ve Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu birçok paşa Bodrum'da kendilerine ait villalarda yaşıyorlar.
Yaşlı/hasta birinin cezaevinde tutulması kabul edilebilir bir şey değil. Eğer mahkeme bu endişeden yola çıkarak hareket etmişse isabet etmiştir. Ancak mahkeme kararından sonra olayın tamamen unutulmaya terk edilmesi biraz ilginç değil mi?
Daha önemlisi bu ülkenin cezaevlerinde çok daha yaşlı ve (Doktor raporlarıyla tescilli) çok daha ağır hastalar bulunmasına rağmen kimsenin kılının kıpırdamaması adaletle, eşitlikle açıklanabilir mi?
12 Eylül askeri darbesinin kudretli(!) paşası Kenan Evren de Marmaris’te kendi adını taşıyan sokaktaki bir villada yaşamış burada son nefesini vermişti. Şimdi İ. H. Karadayı da Bodrum’da kendi adını taşıyan bir sokaktaki villada yaşıyor.
28 Şubat’ın en büyük mağdurlarından biri bu iktidar olmasına rağmen “Yapabildiğim bu kadar!” diyebilir. Nitekim Perinçek “Bu Paşaları içeri atmaya güçleri yetmedi!” diyerek övünmüştü. Bir yere kadar bu anlaşılır bir şey. Güç savaşlarında herkes gücü oranında hamle yapar.
Ancak “alnı secdeli” iktidar partisi yetkililerinin mazlumun ahını almamak için daha duyarlı davranması beklenirdi. Çünkü her fırsatta kendisine ve dindarlara karşı darbe dahil her türlü eylemi gerçekleştirmekten çekinmeyen 28 Şubat’ın organizatörlerini ve sahadaki paşalarını bu suçlarından ötürü cezaevine koymamış gözdağı vermekle yetinmiştir. Oysa 28 Şubat’ın gerçek mağdurları cezaevlerinde gün saymaya devam ediyor. Öyle böyle değil, 20 yıl, 25 yıldır gün sayıyorlar. Geçen sürede gelen her gün geçen günü aratır olduğu halde.
Güçlü bir kabileden olup hırsızlık yapan bir kadının affedilmesi için aracılık yapan Usame b. Zeyd’e kızan Allah Resulü adaletin mihenk taşı sayılabilecek şu tarihi cevabı vermişti: “Sizden önce yaşamış toplumların helak edilmelerinin sebeplerini biliyor musunuz? Onlar aralarında asilzadeleri bir şuç işlediğinde onu affederler; fakat zayıf ve kimsesiz bir kimse bir suç işlerse onları cezalandırırlardı.”
Ergenekon ve Balyoz’culara özgürlükleriyle birlikte yüklü tazminatlar verildi. Paşaların Bodrum sefaları ekranlarda, sosyal medyada dolaşıp dururken, sol/laik kesimin tantanasından çekinildiği için nice mağduriyete kulak tıkanması vicdanları yaralamaya devam ediyor.
28 Şubat ve FETÖ yargısının mağdurlarından kısıtlamaları tüm boyutlarıyla kaldırmanın vakti gelmedi mi. Aslı Zebur’da geçip Hz. Süleyman’a ait olan “Adalet mülkün temelidir!” sözünü satırlardan sadr’lara, duvarlardan divanlara nakşetmenin vakti gelmedi mi?