Türkiye yönetimi güvenlik bürokrasisi eliyle “Kuzey Suriye’ye” odaklanmış durumda. Güvenlik bürokrasisi (TSK- MİT-Emniyet) bir yandan Doğu Akdeniz bağlamında yaşanan büyük hesaplaşmada tek başına çıkarlarını kaptırmamak için uğraşırken bir yandan da Suriye bağlamında oynanan büyük oyunda elini güçlendirmeye çalışıyor. 

Suriye’nin üçe bölünmesi planlarının 1988’deki Siyon planlarına dayandığı biliniyor. Bu planın en önemli ayaklarından biri de “Kuzey Suriye’dir.” Son günlerde burada yaşanan gelişmeler gündemin ana konusu haline geldi. ABD, YPG/PKK’ye ardı sıra silah sevkiyatı yaparken, Türkiye de güney sınırına asker ve lojistik sevkiyatını sürdürüyor. Peki Kuzey Suriye’de neler oluyor?

Halk Koruma Birlikleri (YPG) olarak bilinen silahlı yapılanma gayrı resmi olarak PKK’nin kontrolünde bulunmaktadır. 2013’teki sözcüsü YPG sözcüsü Redur Xelil, yaptığı açıklamada 45.000 militana sahip olduklarını söyledi. Türkiye'nin istihbarat raporlarına göre DEAŞ'ın 2014 Eylül'de Kobani'ye saldırmasının ardından YPG'ye Türkiye üzerinden 8.500 militan katıldı. YPG’nin kadınlardan oluşan grubuna da YPJ adı verilmektedir. PKK ve tüm iştirakleri genel olarak KCK çatısı altında birleştirilseler de her grup kendi adıyla anılmaya devam ediyor. Tabi bu özellikle yapılan bir şey. Hatta öyle ki YPG’nin PKK ile herhangi bir irtibatının olmadığını göstermek için ismi DSG (Demokratik Suriye Güçleri) olarak değiştirildi. DSG bünyesinde Arap unsurlar var denilerek YPG’yi PKK/Kandil kontrolünden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Elbette bu YPG’nin sahip olduğu Stalinist yapı ve felsefeden uzaklaşacağı anlamına gelmez. “Sadece Kürtlerden oluşmuyorlar” söylemiyle de başta Türkiye olmak üzere çevre ülkelerdeki etnik unsurların milliyetçilik duyguları ile oynanıyor. Özellikle Kürt ve PKK vurguları birlikte yapılarak insanların bilinçaltında bu iki kelimenin aynı olduğu hissi uyandırılıyor. Oysa PKK ne Kürtlerin hamisi ne de temsilcisidir. PKK ve bileşenleri ancak savunageldikleri Marksist-Leinist ideolojinin temsilcisi oldukları iddiasındadırlar.

YPG(DSG)’nin kontrol ettiği bölgede uyguladığı eğitim modeli, ekonomik sistem ve sosyal düzen Ateist- Komünal bir sistemdir. Bu konunun vahameti ayrı çalışmaların konusu olarak şimdilik bir köşede dursun, şu anda gündemde olan asıl konu Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin beklenen müdahalesidir.

Bilindiği gibi Türkiye ve ABD arasında son iki yıldır yapılan bir düzine görüşmenin odak noktası “ABD’nin bu bölgeden çekilmesi ve Doğu Akdeniz’e uzanacak bir PKK devletine müsaade edilmemesiydi” Ancak geçen sürede ABD ne Münbiç’ten ne de Kuzey Suriye’nin diğer kesimlerinden çekilmediği gibi buradaki YPG’ye 20 bin tır askeri yardım gibi büyük bir meblağ yardımda bulundu. Son günlerde ABD Suriye özel temsilcisi James Jefrey’nin Türkiye ziyaretinin hemen akabinde 300 tırlık yardımın gönderilmesi akabinde YPG sözcüsünün “MİT’le görüşmelerimiz devam ediyor, güvenli bölgede Türkiye askeri kabul etmiyoruz, güvenli bölge 30 mil değil 6 mil olabilir.” gibi söylemleri Türkiye’nin askeri sevkiyata hız vermesine sebep olmuştur. ABD heyetlerinin belli aralıklarla gelip gitmeleri Türkiye’nin düşündüğü operasyonu her defasında ertelemesine yol açmakta, öyle ki Türkiye artık bu ziyaretlerin zaman kazandırmakla ilgili olduğunu düşünmeye başlamış ki girişimlerini hızlandırmakta.

Hatırlanacağı gibi Trump başkanlık koltuğuna oturduğunda “Suriye’den askerlerimizi geri çekeceğim!” demiş olmasına rağmen Pentagon’a sözünü geçiremedi. Pentagon’un yıllar içinde Kuzey Suriye’de 13 askeri üs ve ciddi bir lojistik yığınak yaptığı görülüyor. ABD’deki Pentagon kolu ilk defa tehlikeli rakibi olan Rusya’yla aynı toprak parçasında savaş gücü bulunduruyor. Bu bir çatışma riski taşıdığı gibi iki gücün de bu topraklardaki çıkarlarının ne denli önemli olduğunu gösteriyor.

ABD, Kuzey Suriye’de resmi rakamlara göre 2000-2500 kadar asker bulundursa da gayr-ı resmi olarak kullandığı Blackwater gibi kiralık katillerden “Castle İnternational” adlı özel eğitimli askerlerden oluşan bir şirketin yaklaşık 4000 elemanını burada istihdam ediyor. YPG güçlerine her türlü askeri eğitimi vermesi için burayı mesken tutan bu şirket gizemli-karanlık bir yapıya sahip. ABD’nin yanı sıra Fransız ordusunun seçkin birimlerinden de 350- 500 kadarlık bir grubun da YPG için burada bulunduğu biliniyor. Bu rakamları basına sızdıranlar da yine aynı ülkeler. Öyle ki Türkiye olası operasyonundan vazgeçsin.

Kısacası Türkiye, Kuzey Suriye’deki yapılanmayı bir “Beka” sorunu olarak dillendirirken, hem kullandığı özensiz kelimeler hem de bölge halklarını milliyetçilik gibi ilkel bir fikirle birbirine kırdırmaya çalışan dış güçler “Kürt Meselesini” daha çok kaşıyacak gibi. Türkiye hızla askeri müdahaleye hazırlanırken olayı PKK-KÜRT perspektifinden değil de ABD-israil-Rusya denklemindeki PKK üzerinden değerlendirmesi daha sağlıklı olur.