Normal insanlar günlük işleriyle uğraşırlar. Günlük yaşam da genel olarak ev iş aş döngüsündeki hareketten ibarettir denilebilir. Normal insanların en sıra dışı işleri belki siyaseti konuşmak, günlük politik meselelerde taraf olmaktır.

İnsanların büyük çoğunluğu böyledir dersek abartmış olmayız. Yeryüzünde insanların çoğunluğu böyle olsa da kendilerini ayrıcalıklı gören küçük bir azınlık var ki bunlar hiç te sıradan şeylerle yetinmezler.

Kendilerini “Yeryüzünün Efendileri-Tek Dünya Devleti kurucuları-Dünyayı Yöneten Aileler- Firavun’un Torunları-Şeytanın Çocukları…”gibi farklı isimler ve sıfatlarla tanıdığımız bu gruh bir araya geldiklerinde Nesli ve Ekini ifsada uğratmak için plan projeler yaparlar.

Bu projelerden biri de “Ulusal ülkelerin insan unsurunu askeri kapasite bağlamında zayıflatmaktır.”

Buna yönelik olarak ilk yapılan şey “Cinsiyet Eşitliği-Cinsiyetsiz toplum” gibi projelerle LGBT gibi sapkın yapıların normalleştirilmesi, toplumda kabul görmelerinin önünün açılmasıdır. Bu şekilde “Farklı Renklere Saygılı” olduğu iddia edilen nesiller yetiştiğinde toplumun doğal yapısı değişecek ilk başta nüfus etkilenecek sağlıklı olmayan psikolojisi bozuk bir jenerasyon meydana gelecektir.

Tabi büyük projeleri bununla sınırlı değildir. Bu etkili grubun önemli planlarından biri de “Toplumların Aidiyet Bağlarını” zayıflatmak coğrafi sınırlarda olduğu gibi zihinsel haritaları ortadan kaldırmaktır. İnsan “Doğal-Normal” olanı kaybedince psikoloji gibi duygu dünyası ve düşünceleri de anormalleşir. Mesela Ezan, bayrak, din, iman, vatan, toprak… Gibi değerlerin anlamsızlaştığı bir toplum düşünün bu toplumun bireylerini gençlerini harekete geçirecek savaştıracak herhangi bir şey kalır mı?

Elbette ki kalmaz. Böyle bir toplumun işgale uğraması veya onur kırıcı dayatmalara boyun eğmesi işten bile değil.

15 Temmuz 2016’dan önce Dünya genelinde (özellikle bazı ülkelerde) geniş çaplı bir anket yapıldı.

Tahmin edeceğiniz gibi bu anketin sponsoru Rostchild Ailesinin 40 ülkede temeli atılmış bulunan “Nakitsiz Toplum Hareketi” adlı vakıfları oldu.

Asıl dikkat çekici olan ise bu anketlerin sonuçlarıydı. Sonuçlara göre Japonya’da “Ülkem için savaşırım” diyen insan oranı %18. Avrupa ülkelerindeki bu oran %20 ila %25 arasında değişiyor. Türkiye’de bu soruya cevap %70 civarındadır.

Yıllar sonra 10-11 Temmuz’da Kocaeli merkezli “Areda Araştırma”  tarafından yapılan bir araştırmada katılımcılara şu soru soruluyor: “Tekrar bir darbe girişimi olursa sokağa çıkar mısınız?” Katılımcıların  %77.4’ü “Evet çıkarım” diyor.

Hamd olsun görünen o ki Türkiye’nin Müslüman halkı dini için, ezanı için, değerleri için savaşmaktan geri durmamaktadır. Bu da yukarı da bahsi geçen gruh için Türkiye’yi daha farklı operasyonlar konusunda iştahlı kılacaktır.

Kalan %22.6’nın düşüncesi v.s yansıtılmıyor ancak bu oranın artırılmaması gerekir. Bu konuda en büyük vazife siyasi irade ve onun emrindeki Diyanet, Milli Eğitim Bakanlığı gibi resmi kurumlara düşmektedir. Özellikle bu iki kurum yeni neslin yetiştirilmesinde ilk muhatab kabul edilmelidirler. Ancak ne yazık ki MEB sık sık müfredat değiştirmesine rağmen bu halkın temel değerleriyle barışık, kalıcı ve sağlam bir proje ortaya koyamamaktadır. Tam tersine ortaya konulan projeler akıllara sürekli “Bunu kim, hangi saikle hazırladı?” sorusunu getiriyor.

Olayın bir başka boyutu da “Vatan” mefhumudur. Vatan nedir? Sorusuna verebileceğimiz tek cevap anonim bir sözde belirtildiği gibi “Üzerinde Allah’ın hükümlerinin uygulandığı her yerdir.”