Yazılabilecek onca konu içinde hiçbir şey yazamamak, kendinde bunun mecalini bulamamak ne garip bir duygu!
Bir satırı onlarca kez yazıp siliyoruz. Karmakarışık duygular içindeyiz ve artık konuşmaktan ar duyuyoruz.
Yıllarca gece gündüz her platformda yapılan şehadet konuşmaları, seriyye sohbetleri, bedel anekdotları ve her kesimiyle hepimizin geldiği nokta…
“Yapılacak bir şey yok?” veya “Biz ancak bu kadarını yapabiliriz!” aldatmacaları bir de; “Onların bir bildiği var.” tabusu… Kısacası ümmet suskun; cenk, cihad, şehadet naraları atanlarımız suskun; hayat, iman ve cihat diyenlerimiz suskun…
Ve işin daha ilginci ne biliyor musunuz? Artık başkaları konuşuyor, suskunluğumuzu! Artık konuşanlar bizler değiliz. Aynen Abdullah b. Revaha(r.a)’da olduğu gibi…
Kendisi ümmetin en önemli sözcülerinden, hatiplerinden biriydi. Efendimiz(a.s.v)’in şairi; seriyye, cenk, cihad ve şehadet dönemlerinin en heyecana getiren ve düşmanın kalbine ok gibi tesir eden söz ustalarından biriydi. Hatta Mute Savaşı’nda İslam ordusu, karşılaştığı düşmanın çokluğuna bakarak savaşıp savaşmama konusunda tereddüt yaşamıştı. Medine’ye Resulullah’a mektup gönderip düşmanın çokluğunu ve fikrini alalım diyenler bile vardı. Ama hatiplerin hatibi Abdullah b Revaha(r.a) konuşmaya başlayınca herkesi şehadet için coşturmuş ve savaşmaya ikna etmişti. Savaş arenasında yaşananlar bir mucize olarak Efendimiz(a.s.v) tarafından Medine’de anlatılıyordu; “Felan ileri atıldı ve şehit düştü. Sancağı filan aldı, o da ileri atıldı ve şehit oldu. Şimdi de Abdullah b. Revaha eline aldı...” Dedikten sonra gözyaşları içinde duraksadı! Çünkü artık mücahitleri galeyana getiren büyük şehadet sözcüsü susmuş, artık konuşmuyordu. Artık sözler tükenmiş, sıra iç fırtınalarla boğuşma vaktiydi. Günümüzün tabiri ile eşi, çocukları, akrabası, ticareti, meskeni, dünya vs… gözlerinin önünden şerit gibi geçiyordu. Bunlar mı yoksa şehadet mi? Hayat bir anlığına donmuş gibiydi. Hz. Abdullah(r.a) doğrulananlardan oldu. Elinin tersiyle hepsini bir tarafa itip şehadetin kollarına kendisini bıraktı.
Evet! Büyük hatip kazandı… Ya bizler? Ya bizim hatiplerimiz ve bizim şehadet sözcülerimiz…
Evet! Şu an Gazze cihadıyla beraber ümmet bir anda sustu. Daha doğrusu konuşanlarımız ve hatiplerimiz sustu. Başkaları konuşuyor, başkaları ahvalimizi ve sükutumuzu zikrediyor. Çünkü aynı fırtınayı bizler de yaşıyoruz. Meskenler, makamlar, işler, arabalar, eşler, çocuklar… En kötüsü de Allah’ın sefere çıkın dediği yerde, Allah adına belirlenen maslahatlar!
Elhasıl; ey ümmet! Daha doğrusu ey nefsim! İsmaillerimizden vazgeçmedikçe ne Gazze bize yar ne de biz izzete uğrar olacağız…
Selam ve dua ile