-Bedir savaşı öncesi müşrikler, iki kişiyi ayrı zamanlarda İslâm ordusu hakkında malumat toplamak üzere görevlendirmişlerdi. İkisi de İslam ordusunu süzdükten sonra; İslam ordusunun teçhizat ve sayı yönünden çok cılız olduğunu ama buna karşın kılıç gibi keskin, ölüme meydan okuyan, ölümü delip geçen yırtıcı gözler ve avlarını paramparça edecek ejderhalar gibi neferler gördüklerini bildirmişlerdi... Nasıl görmesinler ve kalpleri korku ile dolmasın ki? Daha 13'üne ve 14'üne basmamış gençlerin savaşa katılmak için çırpınışları, Allah için ölüme meydan okuma yarışları ve bu yolda ölümü selamlayamayanların hüngür hüngür ağlayışları dillere destandı.
-Peygamberimiz(a.s.v) birçok sefer Müslümanlara, gençlere okçuluğu, atıcılığı, yüzmeyi, güreşi, biniciliği vb. alanlarda yetişmeyi tavsiye ve teşvik etmişti. Bu konuda ataları İsmail (a.s)'i örnek almaları istenmişti. Hz. İsmail(a.s) iyi bir atıcı ve avcıydı.
-Tebük Seferi sonrası artık savaş olmaz düşüncesi ile bir grup Müslüman savaş aletlerini satmışlardı. Bunu duyan Efendimiz(a.s.v) bu davranıştan ashabı men etmiş ve hatta ümmetinden bir grubun kıyamete kadar cihat edeceğini bildirmiş ve o mücahitleri methetmişti.
Bu üç anekdot üzerinden Nebevi metodu ve günümüzü tahlil etmeye çalışalım:
Birincisi; İslam davasının ve neferlerinin batılla mücadelesi dur durak bilmeden fiili ve silahlı olarak da kıyamete kadar Allah'ın izniyle devam edecektir. Efendimiz(a.s.v)'in Müslümanlardan kılıçlarını terk etmemelerini istemesi ve bunun akabinde kıyamete kadar yapılacak olan cihadı zikretmesinden kasıt silahlı(kılıçlı) cihat olduğu gibi İslam neferlerinin her an ve zamanda her yönden İslâm davasını savunma yetisine, kabiliyetine ve donanımına sahip olmaları gerektiğini gösterir.
İkincisi; her dönemde batılın askerleri İslam’ın kutsalına ve savunucularına karşı fiili olarak bazı saldırılarda bulunur. Hiç bir sessiz gidişat böyle bir şeyin aniden patlak vermeyeceğini garantilemez. Böyle bir ihtimal ve gerçeklik karşısında İslam’ın yılmaz savunucuları her zaman hazır olmalıdırlar. Ne değerler ne de İslam davasının fertleri tağuta ve ceberrutluklarına karşı kolay yem olmamalıdırlar. Hiç bir fert kolay kolay yetişmez. Bin bir zorlukla yetişen fidanlarımızın dalları kolay kolay kırılmamalıdır.
Üçüncüsü; bunun için özellikle gençler iman ile gerekli tedbirleri ve eğitimleri beraber yoğurmalıdırlar. Gerekli spor alanlarında yetişmeli ve vücut dinçliği için belli aralıklarla talimler yapılmalı, silah(kılıç, ok vb.) atıcılığında ustalaşmalı, bıçaklı bıçaksız, silahlı silâhsız saldırı ve tahaccumlara karşı gerekli eğitimini almalıdır. İlkyardım ve acil durumlara müdahalede kendini yetiştirmeli, dağlarda ve ormanlarda tek başına kalma, yiyeceğini tedarik edebilme, ateş yakabilme ve geceleme, iz kaybetme ve takip alanında iyi bir izci ve doğacı olmalıdır. Zalime karşı imanen ve bedenen dimdik ve sarsılmaz olmalı, gözler dosta güven zalime korku ve ateş saçmalı, ölümü delip geçmeli... Hz. peygamber Efendimiz(a.s.v)'in özellikle avcı ve atıcı olan Hz. İsmail(a.s)'i örnek sunması ve Bedir savaşında İslâm ordusunun gözlerinin korku salması iyi okunmalıdır.
Dördüncüsü; iyi bir mücahidin eğitimi iyi bir inanç, amaç ve hedefle bilinmekle mümkündür. Büyük hedefe odaklanmak lazım. Onun sloganı da; hayat, iman ve cihat veya cenk, cihat ve şehadettir. Bu ruh hep diri olursa beden dimdik ayakta kalır. Gözler ölüme meydan okur, kafirin kalbine korku salar. Ahzab suresinde geçen; "Bir kısmı sözünü(şehit olma) yerine getirdi. Bir kısmı da beklemektedir..." ayeti bir örneklik tablosu çizerek bahsettiğimiz ruh, bilinç ve inancın sürekliliğini gösterir. Yani İslâm davasının fertleri, sürekli her şart ve zamanda içlerinde bu ruhu beslemeli ve yeri geldiği zaman o ruhla ölüm pahasına batılın üzerine atılmalı ve batılın beynini paramparça etmelidir.
Bu kıssadan hisselerden sonra günümüz Müslüman ve yapılarını tahlil edelim. Ne kadar da aciz bir durumdayız değil mi? İslam dünyasında nereye bakarsanız bakın Müslümanların bu konuda sınıfta kaldığını görürsünüz. Hatta liderlerince fertlerin pısırıklaştırıldığını acı bir şekilde temaşa ediyoruz. Değil bahsettiğimiz Nebevi duruşu sağlamaları, cihattan bahsetmekten ve bunu gençlerine kontrollü bir şekilde sunmaktan imtina edilen bir tablo ile karşı karşıyayız. Özgüvenlerin tahrip edildiği ve çaresizliğin kalplere işlendiği bir ümmet; cahiliye toplumunun kolay bir yemi, bir parçası ve hatta bir çarkı olmaktan öteye geçemeyecektir.
Bu Nebevi metottan mahrum yetişen nesiller sürpriz olarak gelişebilecek hiçbir saldırıya karşı ne dinlerini ne de vatanlarını savunamayacaklardır, Allah muhafaza.
Selam ve dua ile