Sözde demokrasi ve özgürlük savunucularının, çıkarları alt üst olunca freni patlamış bir kamyon gibi geleni gideni biçtiklerini; üstenci tavırlarıyla kendilerini methedip diğer taraftan, zelzele mağdurlarını aşağılamaları bana 6. Yy.’da yaşanan çöl cehaletini ve kanunlarını anımsatmaktadır. Araştırma zahmetinde bulunulursa inanın bir kelime ne eksik ne de fazla söylemediğimize şahit olursunuz. İnanmazsanız buyurun! Hz. Ömer’e(r.a)kulak verelim:
“Cahiliye döneminde iki şey vardır ki, biri aklıma geldikçe çok gülerim, diğeri aklıma geldikçe de ağlarım. Helvadan putlar yapar ve sonra acıkınca da taptığımız putları yerdik. İşte buna gülerim. Bir kızım vardı. Diğer insanlar gibi ben de onu toprağa gömdüm. Yalnız gömerken kızımın bana olan çağrıları aklıma geldikçe de hıçkıra hıçkıra ağlarım.”
Cahiliye, insanı insan olmaktan çıkaran ve hayvandan daha aşağı bir hale sokabilen maraz, hastalık ve karanlıktır. Öyle bir karanlık ki beyinler dumura uğrayıp, tüm keskin görüşler bağlanır. Bundan dolayıdır ki Ayet-i Celile’de; “… O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır...”(Araf 157) buyrulmuştur.
Cahiliye karanlığı içinde olanlar, öyle bir medenilik ve yenilik benliğine kapılmışlardır ki, söylemlerindeki basitliği, beyinlerindeki tortulaşmayı ve tıkanıklığı, basiretlerdeki körlüğü ve üzerlerindeki zincirleri bir türlü anlayamaz ve kavrayamazlar. Bu yüzden üzerlerindeki zincir ve ağırlıkları tarumar etmek için gönderilen neferler; gericilik, terörizm ve fitnebazlıkla itham edilmişlerdir. Firavun doğan bebekleri paramparça edecek ve sonra da medenilik taslayarak Hz. Musa’ya bozguncu diyecekti. Ebu Cehil çetesi eskilerin masalları diye El-Emin(a.s.v) olanla alay edip gericilikle yaftalayacaktı. Çünkü onlar medeniyetin zirvesinden(!) hak mesaj sahiplerini sürekli bu şekilde görmüşlerdi ve hala bu şekilde görmeye devam etmektedirler. Daha doğrusu kendileri gibi olmayanlara bakışları böyledir. Hz. Ömer(r.a) efendimizin ifade ettiği gibi; gülünç ve bir o kadar zavallı bir dünya!
Demokrasi ve özgürlük savunuculuğu ile geçen ömürlerine rağmen, çıkarları ile zıtlaşınca darbe yapar, buna demokrasi der, Adnan Menderes’i asar buna özgürlük der. Aynen ABD’nin Irak’a girip yüz binlerce insanı katlettikten, binlerce ırza geçtikten, utanç verici Ebu Gureyblerden, toplu mezarlardan sonra bunca enkazın üzerine çıkıp; “Biz özgürlük ve demokrasi için geldik.” demeleri gibi. Hiçbirinin birbirinden farkı yoktur. En çok savunandan en az savunana kadar, hepsi sıkışınca bu helvadan demokrasi putunu, onun adıyla deyip utanmadan mideye indirirler. Çöl kanunları dedim ya! Bakmayın siz onların çağdaşlık ve medenilik satmalarına; özgürlük ve demokrasi söylemlerine, hayvan sever görünümlerine!..
Onlar kendileri gibi düşünülmediği zaman binlerce ve hatta milyonlarca insanın çocuğu ile beraber enkazlar altında kalmasını isteyecek kadar acımasız, gaddar ve utanmazlardır bunlar.
Afganistan’da eğitim görmediklerini iddia ettiği çocuklar için timsah gözyaşları döküp dünyayı Müslümanlar aleyhinde ayağa kaldıracak kadar sözde duyarlı; Filistin’de israil terör devletinin çocuk katliamlarına karşı üç maymunu oynayacak kadar ikiyüzlü ve acımasızdır, bunlar.
Dedim ya; hem ağlanacak hem de gülünecek bir haldeler. Yalnız İslam’ın gerçek nuru ile tanışmadan bu hallerini ne görebilir ne de anlayabilirler. Suyun içindeki balık misali.
Ne diyelim? Siz bunu göremeseniz de biz sizin yerinize hem size ağlar hem de güleriz.
Selam ve dua ile.