Dün öyle bir fotoğrafla karşılaştım ki; yüreğim sızladı adeta. Fotoğraf, Kurtuluş Savaşı için mermi hazırlayan çarşaflı analarımıza aitti. Daha sonrasında kağnılarla mühimmat taşıyan çarşaflı analarımız geldi aklıma. Daha sonra evlatlarını İslam’dan ilhamla kurbanlık nişanesi olarak kınalayıp cepheye gönderen örtülü analarımız, sonra cemaatle sabah namazları kılıp “Tekbirlerle” Çanakkale’de öne atılan İslam Birlikleri, sonra Dünya Müslümanlarının seferber olduğu kardeşlik ve mücadele ortamları, sonra sabah namazı için abdest almak için derelere inen ve şehitlerin kanlarından oluşan pınarlara denk gelen mücahitler, tüm fertlerini Kurtuluş Savaşı için seferber eden tarikatlar ile dergâhlar…
Aman Allah’ım ardı arkası kesilmiyor gibiydi. Yiyeceklerini ve hayvanlarını açlık pahasına; çarıklarını ve giyeceklerini açıkta kalma pahasına; ileri atılanlar da canlarından olma pahasına İslam ülkesinin kurtuluşu için seferber eden inançlı bir halk… Örtüsüne uzanan elleri kıran ve ciğerleri deşen analar ile Sütçü İmamlar...
Yedisinden yetmişine akıtılan tüm gözyaşları ile kanlar ve çekilen tüm çileler İslam ülkesi içindi.
İslam Ülkesi düşmanlardan temizlenmiş ve yeni adı Türkiye olan İslam devleti kurulmuştu. Buraya kadar sorun yoktu. İçki yasak, ezanlar Arapça, Medreseler harıl harıl işlemiş, çarşaf ve sarık ülke kadınları ile erkeklerinin olmazsa olmaz sembolü olmuştu. Diğer taraftan devlet erkanı da bu vefakar, cefakar ve de fedakar inançlı halkın mücadele ve teslimiyetleri ile tüm resmi kurumlarını oluşturmuş ve güçlendirmişti. İşte Türkiye İslam Devleti düşmandan bu şekilde temizlendi ve kurtuldu. İşte kurtuluşun kahramanları bunlardır. Yoksa siz hiç kurtuluş savaşında ellerinde içki şişeleri ile seferber olan, dekolteleri ile düşmanın ciğerini söken, namazsız ve duasız yaratıcıdan yardım dileyen, ileri atılan, ezanı Türkçe okuyarak namaza duran, şapkaları ile düşmanın gözlerini büyüleyen ve tekbirler yerine sizin laiklik naralarınız ile düşman deviren bir topluluğa denk gelebilir misiniz? Mümkün değil. Hatta bu şekilde olsaydı ileri atılan İman ordusu, kendilerinin içine düşman askerlerinin sızdığını düşünecek ve ilk önce onlardan kurtulmaya çalışacaktı. Bu yüzden Atatürk bunu bildiği için, Kurtuluş Savaşı’nın her aşamasında dualarla yola çıkmış, hutbeler irad etmiş, sarıklı alimleri yanından eksik etmemiş ve meclisi kurbanlar keserek dualar eşliğinde açmıştı. Hatta ilk kurulan mecliste devletin dini “İslam’dır” maddesi özenle işlenmiştir…
Bu anlattıklarımı bilmeyenler yok gibidir. Yalnız bu köşeyi bu satırlarla işgal etmemin asıl sebebi akıl tutulması bir zihnin ürünü olan “Burası laik bir ülke. Halk bugünlere gelmek için ne mücadeleler verdi?” sözüdür. Evet! Bu söz Show TV’de yayınlanan “Kızılcık Şerbeti” adlı bir filmde içki içenleri yadırgayan birisine karşı söylenmiş bir sözdür. Yalnız ben, içki neden içilmiş veya neden yadırganmış kısmından ziyade “Halk ve Mücadele” kısmına takıldım. Halk ve mücadele dediğimizde aklımıza gelen halka ve mücadelelerine değinmeye çalıştım. Ama bu operasyon çocuklarının bahsettiği bir halk ve mücadele var ki, onca tahsilime rağmen zihnimi zorluyorum bir türlü bunların bahsettiği halka ve mücadelelerine denk gelemiyorum. Aksine bu ülkeyi bize miras bırakan şehitlerin ve halkın mücadele gayeleri olan İslam ile cebelleşerek; tekbirlere, Arapça yazıların yazıldığı bir levhaya, çarşafa, sarığa, içkisizliğe ve uğrunda canlarını verdikleri tüm değerlere karşı Laiklik Söylemi ile savaş açan bir azınlığa denk geliyoruz. Çizdiğim fotoğrafa göre bu azınlığa halk mı dersiniz, mücadele mi dersiniz yoksa ihanet sahipleri mi, dersiniz onu size bırakıyorum!
Bu yüzden gerçek din, vatan, millet, halk ve mücadele sevdalılarını bu ve bunun gibi nice proje ve operasyon dizileri ile mücadeleye davet ediyorum. Öyle ya durup bu olanlara tahammül gösterirsek “Bugünlere gelmek için nice mücadeleler verdik!” sözlerini kullananlar da tabi ki bizden başkaları olacaktır.
Selam ve dua ile