“Anne(ümm)” ile “ümmet” kelimesi aynı kökten türer. Ümmet bir kaynak veya amaç etrafında bir araya gelen veya bu kaynağa bağlı olan ve oradan beslenen topluluklara verilen isimdir.

  Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile “ümmet” kelimesi hem kafir topluluklar hem de İslami topluluklar için de kullanılmıştır.

  “Anne(ümm”) kelimesi de insan topluluğunun neşet ettiği kaynak veya yuvadaki fertlerin bağlandığı ve onları bir arada tutan anaç görevi gördüğü için “ümmet” kelimesi ile ilintilidir.

  Eğer “anne(ümm)” veya kadın yoksa o yuvanın ve toplumun anaç bağlantısı da kaynağı da yoktur, demektir. Kaynağından kopuk bireylerin gayesiz ve darmadağın olması kaçınılmazdır.

  Bu yüzden kadın(ümm) olmazsa sağlıklı bir toplum da yuva da oluşmaz. Kaos, değersizlik, dağılmışlık, bireysellik bir güve gibi toplumu kemirir. Demek ki sağlıklı bir İslam toplumunun ana karargahlarından birisi de kadın yani annedir. Bu yüzden İslam düşmanlarının en çok hamle yaptığı ve yıpratmaya çalıştığı merkez, annelik merkezidir. Büyük kurumlar tarafından büyük paralarla fonlanan sapkın oluşumların, ana saldırı merkezi bu kavramdır. Annelik veya babalık kavramının yok edilmesidir.

  İslam ise, ananın bu önemini nazara vermek adına Peygamber(a.s.v)’den sonra ilk iman eden ve peygamberin beşer nezdinde en büyük destekçisi olan bir anneyi ve bir kadını ön plana çıkarmaktadır.  O da Allah’ın ve Cebrail(a.s)’in selamına mazhar olan öncü kahraman Hz. Hatice anamızdır.

  İlginçtir kupkuru taşlık ve susuz çöller bir Ana(Hz. Hacer) ile yeşerdi. O Ana, tevhid hareketinin ana karargahının baş mimarlarından oldu. İkinci ilginç nokta ise yine aynı çöllerde İslami hareketin tekrardan neşvü nema bulmasının arkasındaki en büyük kahramanlardan biri yine bir ana(Hz. Hatice)’dır. Bu yüzden ayakta tutulması gereken ve korunması gereken en önemli faktör analık faktörüdür. Bu anayı(ümm) asli mecrasından kaydırmak ise bir toplumsal(ümmet) cinayettir. Arzumuz Müslüman geçinen yöneticilerin bu kana ellerini bulaştırmamış olmaları ve bu kavramları bilinçli bir şekilde yıpratan sapkın oluşumların önüne geçmeleridir.

  Diğer taraftan; İslami harekette arkada saliha bir eş yoksa, önde de genel anlamda civanmert bir erkeğin olamayacağı iyi derk edilmelidir. Askeri birimlerde de “geri hizmet” ileride olmanın ön koşullarındandır. Eğer “geri hizmetiniz” yoksa, ordu olarak ileride de var olamazsınız. Eğitsel açıdan da psikolojik açıdan rahat olamayan bir bireyin randıman vermesi de çok zorlaşır. Bu yüzden güçlü ülkeler, askeri anlamda geri hizmete çok önem vermiş eğitsel ve diğer alanlarda verim alınması açısından sahada olan bireyin kafa rahatlığını ve iç huzurunu öncelemiştir. 

   İç dünyası karman çorman olan bir öğretmenden veya bir fabrika işçisinden randıman almak mümkün olmadığı için, bazı ülkeler iç huzuru ve verimi için bireyin evine ve ailesine dönük bazı maddi ve manevi programları gündemine almış ve projeler geliştirmiştir.

  İslami hareket açısından da bu böyledir. Geride huzur veren ve uyumlu saliha bir eş varsa İslami hareket açısından da ileride ve sahada o kadar güçlü varsınız demektir. Bu yüzden Efendimize(a.s.v) gelerek; “Ya Resulullah(a.s.v)! Cihadın büyük fazileti var. Ve bizler cihada çıkamadığımız için bu sevaptan sadece erkekler istifade ediyor. İzin verin bizler de cihada katılalım.” Şeklinde meramlarını ifade edince, Efendimiz(a.s.v) de; onların geride kalıp, erkekleri memnun etmesinin(iç huzurunu sağlamak, bütünsel ve uyumsal hareket etmek vs.) erkeklerin cihadına denk olduğunu ifade ederek bir kadının ve geri hizmetin önemini tüm çıplaklığı ile öne sermiştir. Öyle ya bir futbol takımında herkes forvet olamaz veya olmamalı da. Yalnız kalede kalana da neden kalede kaldın, geride kaldın? Sen değersizsin, senin bu takımın başarısında parmağın olamaz.” Gibi cümleler de sadece safsatadan öteye geçmez. Çünkü her oyuncu kendi bulunduğu konum itibari ile bir takımı bütünsel başarıya hazırlar. Kaleci olmadan başarı da söz konusu olamaz. Ama Dünya Kadınlar Günü’nde ne diyor alçak; “Biz kimsenin karısı, kızı, anası, kardeşi değiliz! Deyin.” Diyor. Diğer taraftan; “Erkekler çocuk doğurmuyor, öyleyse kadın neden doğursun?” gibi Yaratıcının kanununa karşı baş kaldıracak kadar hadsiz ve utanmaz bir zihniyetle karşılaşabiliyoruz. Düşünebiliyor musunuz, bir kadına; “hamile kalırım, ama doğurmam.” Dedirten ve bunu bir özgürlük ve gurur nişanesi olarak gören zihniyet ne kadar kadın dostu olabilir? Bu zihniyetten öte kadını aşağılayan başka bir zihniyet var mıdır acaba?  Yani oyun büyük dostlar!

   El hasıl kadın ve Anne(ümm) İslami hareketin ve toplumun ana unsurlarındandır. Bunun bilincinde olan batıl zihniyetler bazı ezik tipler ve sapık oluşumlar üzerinden en çok yıpratmaya çalıştığı kavramlar da bunlardır. Bunun bilincinde olarak tekrardan bu faktörlerin korunması, canlandırılması ve asli mecrasına oturtulması gerekmektedir.

 Selam ve dua ile