Evet konu Suriye’ydi.  Adam oturduğu yerden birden fırlayarak; “Devrim yapacağız. Devrim!!!”  diye haykırmaya başladı. Etraftaki dinleyicilere bu söz çok tanıdık geliyordu.

  “Cuma namazını Emevi Camisi’nde kılacağız.” ile başlayan devrim sözleri gibi. Biri daha işin başında diğeri de sonunda söylenmişti. Biri maşayı tutana diğeri de maşaya aitti. Başta söylenen şaşıydı, ama sonda söylenen körlüğün alasını yaşıyordu. Başta söyleyen külahını çıkarmış, hata yaptığını kabul ederken, diğeri hala devrim şarkıları söylemekteydi…

  Evet devrim yapılıyordu, onlara göre. Suriye’de olup bitenler bir şerit gibi etrafındakilerin gözlerinin önünde canlanmaya başlamıştı. Dinleyicilerden biri ayağa fırlayıp;

 “Bu neyin devrimi söyler misin? Yüz binlerce insanın mahkum edildiği ve onlarca kişinin içinde kalmak zorunda kaldığı çadır ve konteynırların devrimi mi?

  Yüz binlerce çocuğun yetim ve öksüz kalışının ve yüz binlerce kadının dul kalışının devrimi mi?

 Yüz binlerce çocuğun bombalar altında paramparça edilişinin, kurtulan on binlerce çocuğun da Avrupalarda Lezbiyen veya başkalarına evlatlık olarak verilişinin devrimi mi?

 On binlerce kadın, erkek ve çocuğun sınır kapılarında tekmelenişinin ve denizlerin onlara mezar edilişinin devrimi mi?

 Organ mafyalarının organların daha fazla saat canlı kalabilmesi için çocukları narkozsuz paramparça edilişinin devrimi mi?

 Binlerce kadının bırakın Müslüman olmayan ülkeleri İslam geçinen ülkelerde fuhuş çetelerine kurban edilişinin devrimi mi?

 Hakeza gidecekleri yerlerde yardıma ulaşmak adına gencecik veya çocuk yaştaki kızların yabancılarla evlendirilişinin, binlerce kadının istemeye istemeye ikinci, üçüncü veya dördüncü eş olmanın; evli olan kadınların da yaşadıkları girdaplardan kurtulmak adına eşlerini terk edip yabancı adamlara kaçmanın devrimi mi?

 Gittikleri ülkelerde ırkçılığa maruz kalmanın, tecavüze uğradıktan sonra kafalarının paramparça edilişinin ve dışlandıkları için çocukların bile kendilerini intihar edişin devrimi mi?

 Milyonlarca insanın yaşadıklarından dolayı yerin altı üstünden iyidir demelerinin devrimi mi?

 Müslümanların birbirlerini öldürerek birbirlerinin eşlerini cariye olarak almanın devrimi mi?

Mazlumlar için gittiğimizi iddia ettiğimiz bir zeminde bizlerle beraber onlarca Müslüman olmayan ülkelerin girişine sebep olduk. Bunların kıyma makinesinden geçirir gibi Müslümanları kıymasının ve kutsallarına tecavüz etmesinin devrimi mi?

 Yardım için gittiğini iddia ettiğimiz insanlardan geriye insan bırakılmayışın devrimi mi? Bir kuyu açıp dünya genelinde ümmetin şehadet aşkıyla yandığını iddia eden yüz binlerce genci o çukura koyup üstünü örtmenin devrimi mi?

Gitmeyin, bekleyin, doğrudan genele yayılacak bir ateş ümmete zarar verir, Suriye’de fitne kazanı kaynatılır, şuan zamanı değil, zekat için bazı mali şartlar gerektiği gibi, cihadın da bir fıkhı vardır, sadece mazluma yardım adı altında bodoslama bu ateşe atlanmamalı, genel kazanım ve şartlar da değerlendirilmelidir, şuan Suriye’de zalim ve şereften yoksun Esed’in yaptığından daha büyük bir drama sebep olur muyuz, olmaz mıyız, bunun iyi tefekkür edilmesi lazım, Suriye Arap Baharı’nda olduğu gibi hemen iktidarın devrileceği bir ülke değildir, diyen nice insanlara bir kulp takıp tefte oynatmanın devrimi mi?

  Bunca utancın bir kısmında doğrudan etkin varken ve çoğuna da dolaylı yoldan sebep olmuşken bu ferasetsizliğinizi ve basiretsizliğinizi İslam’ın hangi devrimine mal edeceksiniz?

 Bundan daha büyük bir utanç olabilir mi?..” dedi ve yerine oturdu.

 Ne kadar ilginç ve ne kadar utanç verici bir tablo değil mi?

 Şimdi de on yıl sonra artık dev taraflar hata yaptık demeye ve masaya oturup siyaseten bazı şeyleri çözmenin gerektiğini, fiili savaşın zarar olduğunu söylemeye başladı. Ve hatta masaya oturdular da.

  Yapılmasın mı? Aksine zararın neresinden dönülürse kardır. Yalnız kahyasının ağasına; “Ağam köyden çıkarken böyleydik, girerken böyleydik. Peki bunca şeyi biz niye yedik!” sözünü ekleyip içimizde bir yaraya dönüşen Suriyeli kardeşlerimiz için koca bir “ah” çekiyorum!

 Bildiğim bildik, astığım astık, kestiğim kestik vs. bu mantıktan sıyrılmadığımız ve başka seslere Müslümanca kulak vermediğimiz sürece dönüp dolaşacağımız yer hep aynı yerdir.

 Selam ve dua ile.