Her alanda olayları idare eden, çığırlar açan ve lokomotif görevi gören kişiler vardır. Ailede, eğitimde ve tüm sosyal katmanlarda buna ihtiyaç vardır. Bir takımın kaptansız, bir köyün muhtarsız, bir ülkenin de başkansız olması düşünülemez.

 Çünkü bir başın olmadığı yerde, herkes baş olma görevine soyunur. Bu da çatışmaları ve kaosları beraberinde getirir.

 Yalnız tüm bu liderlere rağmen toplumda kaoslar, sorunlar, kutuplaşmalar ve gerginlikler eksik olmuyorsa! İşte o zaman çok daha büyük toplumsal felaketlere hazır olmak gerekir.


 Peygamber Efendimiz(a.s.v); “İnsanlardan iki sınıf vardır ki onlar iyi olursa bütün insanlar iyi olur; (o iki sınıf) bozulursa bütün insanlar bozulur. Onlar; idareciler ve âlimlerdir.” buyurarak bu konunun vahametine değinmiştir.

 İki kişinin çarpışmasından iki kişi etkilenir; yalnız direksiyonu elinde tutan bir otobüs şoförünün dikkatsizliği sonucu koca bir topluluk yok olur.

 Hakkârili bir vatandaş parmağı ile Beytüşşebap tarafındaki Kato Dağı’nı göstererek; “İşte o uçurumu görüyor musun? Filan senelerde önde giden bir koyun farkına varmadan uçurumdan aşağı yuvarlanınca diğer tüm koyunlar da arkasından gidiyor. O gece tam iki yüz tane koyun telef oldu.” demişti. Ki bu tür haberlere çok da yabancı değiliz.

 Demem o ki; yazık oluyor! Biri kötü bir çığır açıyor, arkasından giden şuursuzca o yolu tutuyor. Toplum kutuplaşır mı, birbirini yer mi? Kimsenin umurunda değil. İdeolojik öncülükler ve izimler tam bir felaket çukuru.

 Liderlerin kullandığı dil kılıçtan keskin! Hani bir söz vardı; “Şu liderler aramızdan bir çekilse bu halk birbiri ile kaynaşmayı da bilir, anlaşmayı da.” Tam isabet. Kötü öncüler, bir de egosuyla o makamı işgal ediyorsa... Aman Allah’ım!

 Köylerimizde bile uç fikirlere sahip bireyler bir kaza, hastalık ve taziye durumunda her şeyi bir tarafa bırakıp ellerinde ne varsa alır, komşusuna ve köylüsüne götürür, destek olmaya ve acısını paylaşmaya çalışır. Sormak lazım, medeni dünyaya(!) öncülük yapan ve empati edebiyatları parçalayan kaç lider, bu empatiye sahip? Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ve maalesef çoğu lider de o ateş üzerinde yumurtasını pişirmenin derdinde!

 Bu tablo aklıma geldikçe sorular üstüne sorular beynimi aşındırıyor. Ey medeni(!) dünyanın medeni(!) liderleri! Bırakın artık şu milletin yakasını. Bırakın da bir nefes alsın!

 Hz. Ayşe annemiz, İslam’ın Medine’de çok çabuk kabul görmesinin ve hızlı yayılmasının sebeplerinden birini “Buas Harpleri”nde öldürülen liderlere bağlar. Çünkü liderlerin ekseriyeti işgal ettiği makam kadar ego taşırlar. O egolar yeni gelişmelere ve liderlere kapalı olur. O ego, yeri gelir toplumu kendisine ve fikirlerine kurban eder! Günümüzde örneklerini temaşa ettiğiniz gibi.

 Ve en önemlisi de bir şey bozulmadan tekrar yeniden ve daha iyi bir şekilde imar edilemez. Bozuk bir şeyi sağdan soldan yamalarla nereye kadar götürebilirsiniz ki? Eninde sonunda bir yerde dökülüp duracak ve faturası daha ağır olacaktır.

 Fertler de bunu görmeli. En kıymetli müşterinin(Allah’ın) talip olduğu bu canın kıymetini bilmeli. Öyle ucuza harcatmamalı. Sivil toplum kuruluşlarından tutun da yönetildikleri her alana kadar, bu canlarını kime ve neye harcattıklarını iyi hesaplamalıdır. Alternatiflerimiz yok, demeyin. Hiç kimse gökten zembille inmedi. Denemeden kimin ne yapabileceğini kestiremezsiniz! Eğer yirmili yaşlardaki bir gence dahi fırsat tanınmamış olsaydı, Peygamberin(a.s.v) övgüyle bahsettiği bir komutandan haberdar olunur muydu?