“Hakkı bilir, hakkı söyler, Hamza yürekli yiğitler.” Sözünün kelimeleri ancak bu kadar birbirine yakışırdı.

  Öyle değil mi? Sonuçta hakkı söylemek her babayiğidin harcı olmasa gerek. Hakkı her yerde haykırmak ancak Hamza gibi bir yürek ister. İster istemesine de, bizden onda ne kadar var? Orası tartışılır…

 Bugün ümmetin belki yaşadığı en büyük sorunlardan biri; firavunlar tarafından istila edilmiş İslam topraklarında hakkı haykıracak Hamza yürekli yiğitlerin azlığı sorunudur. Her tarafta bir eğip bükme dilbazlığı, tevil etme yarışı, minareye kılıf geçirme mahareti ve en kötüsü de “Aman bana ve hizmetime(!) ilişmesinler de sarı öküz mü, kırmızı öküz mü bıçak altına yatmış, önemli değil!” mantığı ile satma ve yaranma bukalemunluğu… Hem de gariban hayvancağızı imrendiren cinsten.

  Bu bir hastalıktır. Adamı fırıldak gibi bin bir şekle sokan bir hastalık! Adama davam dedirtir, diğer taraftan da kardeşini kurtlara yedirtir. İnanmazsanız Müslüman’ları, pardon gruplarını temsilen mikrofonu ellerine alanlara bakın! Birilerine yaranma yarışı veya yaranmayınca ne olur korkusu, adama neler yaptırır?

  Meğerki kırmızı çizgilerin farklı tonları da oluyormuş. Ayrıca batılla kurbiyet kurmak için gözleri alan ve de aslanları tahrik edecek güzellikte olan Müslüman kardeşlerinden de kurbanlar! 

  Davanın geleceği için her yol mubahtır, nasılsa… Mübarekler(!) İslam davasını Allah’a has kılmayı, sanki batılla işkembe çorbasına çevirmek olarak algılamışlar. Bunun adına trajedi mi dersiniz, komedi mi dersiniz yoksa traji-komik bir vaka mı dersiniz? Bilmem. Yalnız bildiğim bir şey var; bu hikayenin sonu mutlu bitmez. Yanlış anlaşılmasın bu bir tehdit falan değil, sadece sebep sonuç babında kurulan bir cümle. Hani; terliyken soğuk su içersen hasta olursun cinsinden.

  Bir horoz varmış. Her sabah ezan okuyormuş. Sahibi; "Tekrar tekrar ezan okuma yoksa tüylerini yolarım" demiş. Bu tehdit karşısında horoz korkmuş ve kendi kendisine demiş ki; "Zaruretler haramı helal kılar. Canımı kurtarmak için ezan okumaktan vazgeçmeliyim, nasıl olsa benden başka horozlar var her halükarda onlar ezan okur." Horoz ezan okumayı bırakmıştır artık.

Bir hafta sonra sahibi tekrar gelir ve bu sefer; ”Eğer tavuklar gibi gıdaklamazsan senin tüylerini yolarım!” der. Horoz bu tehdit üzerine horozluktan da vazgeçer ve tavuklar gibi gıdaklamaya başlar... Horoz tam bir ay gıdaklamaya başladıktan sonra sahibi tekrar gelir ve bu kez de; " Şimdi de tavuklar gibi yumurtlamazsan yarın seni keserim!” der. Bunun üzerine horoz hüngür hüngür ağlamaya başlar ve; “Keşke ezan okurken ölseydim!” der.

  Perşembenin geleceği çarşambadan belli olur. Müslümanların ve özellikle yetki sahibi olanların, bu usulsüzlüğe ve her şeyi mubah görme anlayışına son vermeleri gerekir. Elbette vakitsiz öten horoz olmayalım, yalnız birilerinin gönlünü hoş etmeye çalışırken horozluktan olunabileceğini de unutmayalım!

  Öleceksek de onur ve izzetle kendimiz olarak ölelim.  Başkası olarak değil.

  Selam ve dua ile