Bir bitmediniz, ona yanarız! Ama olsun, elbet bir gün sizin de putunuz yerle bir olur.

  Tarih kitaplarında okuduğumuzda, acıyla güldüğümüz o helvadan putlar var ya. Hani kutsayıp, allayıp pullayıp, altında saygıyla eğildikleri ve sonra acıktıklarında afiyetle mideye indirdikleri putlar! Biz bu trajedi komedinin o dönemde son bulduğunu sanmıştık. Meğerki yanılmışız, her dönemin helvadan putları ve kutsadıktan sonra sıkışınca da mideye indiren putperestleri varmış.

  Neden bahsettiğimi az çok tahmin etmişsinizdir. Gençliğimizin, kadınlarımızın, ailelerimizin ve bizim yakamızdan düşmeyen şu özgürlük havarilerinden bahsediyorum. Adamlara ne içirmişler bilinmez? Oturuyor özgürlük, kalkıyor özgürlük!, uzanıyor özgürlük!, yatıyor özgürlük!; papağan gibi her cümlelerinin başında ve de sonunda özgürlük!.. Baydılar vallahi!

   O kadar özgürlükçü ve medeniler ki, konuştuklarında inceldikçe kırılacaklar. Hayvanlara olan merhametlerinden, açlıktan ölen çocukları göremezler. O kadar yani! Sokaktaki köpeğe gözyaşı döken; ama açlıktan nefesi kokan birini görseler, şöyle ikinci sınıf bakışlar savuran cinsten. Çünkü onlar bu zamanın helvacıları; pardon kutsal savaşçıları!

   “Herkes kıyafetinde özgürdür” derler, ama inancına göre giyinen birini görseler gıcırdayan dişlerle helvadan putlarını mideye indirirler. Her iğrenç fikri özgürlük naraları ile dillendirirler; ama Müslüman, inancı gereği bir şey dile getirse, “Neden gözünün üstünde kaşın var?” demeye getirirler. 

    Küçücük çocukları ojelerle bojelerle halden hale sokarlar ezberlerle. Yalnız inançlı biri evladına bir şey öğretse yine aynı nakarat; “Vay sen misin bunu yapan?”  Müslüman’da olur kabahat.

  Halkın özgürlüğü ve reyi derler; ama işlerine gelmeyince de ne rey kalır ne de özgürlük! Ellerine geçse mideye indirdikleri helvaların üstüne, muhaliflerinin kanlarını bile içerler! Dedim ya; allayıp pulladıkları helvadan putları, sıkışınca bunlar gibi mideye indireni göremezsiniz. Çünkü bunlar obezleşmiştir artık.

  İşin özü, bunların meselesi ne özgürlüktür ne de özgürlüğe saygı. Bunların meselesi heva ve heveslerine köleliktir. Ve bu kölelik yolunda karşılarına çıkan her şeye savaş açmaktır.

 Genç yaştaki gayr-i İslami birliktelikleri meşru görür, bu birliktelikten kalınan gebelikleri normal karşılar ve kürtajlarla başka canlara kıymayı özgürlük diye savunurlar. Ama aynı yaştaki gençlerin severek ve nikahla bir araya gelmelerini tecavüz ve istismar olarak görüp özgürlüğü yine mideye indirirler. 

  Batıda kadına şiddet; kadınlar Allah’ın emaneti olarak görülmemesine rağmen zirve yaparken ve yapılan araştırmalarda alkol ve değer bilmezlik kadına şiddetin en başında gelirken, tüm bunlara rağmen bir kere olsun alkole laf söyleyemeyen sahtekarlar, alkolik ve din bilmezlerin işledikleri cinayetler üzerinden dine saçıp savururlar. “Kadın yaratıcının emaneti olmamalı; kimsenin kızı, bacısı ve eşi olmamalı…” diyerek hem kendi necasetlerinin faturasını dine kesecek kadar cüretkar hem de aile üzerindeki planlarını özgürlük türküleri(!) ile sergileyecek kadar helvacıdır(!) bunlar. İşlerine geldikleri gibi yani.

   Elbet herkes kendisine yakışanı ve davasının gereğini yapar. Yalnız bize asıl acı veren; bunlar Müslüman mahallesinde salyangoz satarken bizim mahalleden bildiğimiz bazı kimselerin de bu helvacılara(!) ön ayak olup,  aynı nakaratları tekrarlamasıdır.

  Ağaca baltayı vurmuşlar inleyerek; “Neyleyim sapı bedenimdendir.” Demiş. Kartalı üzgün gördüklerinde bunun sebebini sormuşlar, kartal da; “Beni vuran okun ucunda başka bir kartalın tüyü vardı.” Demiş. Eğer birileri İslam’a, değerlerine, kültürümüze ve ailemize vuracaksa bari bu okların ucunda sizin tüyleriniz olmasın.  

   Selam ve dua ile..