Gizemler, nefisperest kişi veya hareketlerin sarıldığı en büyük argümanlardandır. Bunlara sarılanlar, sürekli liderler veya kişiler hakkında efsanevi ve gizemli hikayeler ile abartılar çizer dururlar. Çünkü gizemler kişide büyüleyici bir etki bırakır. Bu da gizem sahiplerinin baş üstünde taşınmasını sağlar. Yalnız gizemler er ya da geç ortaya çıkmaya mahkumdur. İşte o zaman son bulan büyü ile beraber gizem sahiplerinin saltanatları da ciddi bir şekilde sallanmaya başlar.
Bundan dolayı daha güçlü ve daha uzun soluklu yaşamayı başarmış olan hareketler bunu gizemlere değil şeffaf ve sade bir görünüme borçludur. Efendimiz(a.s.v) gerçek olmayan gizemlerden ve abartılardan sürekli kaçınmıştır.
Örneğin; adamın biri Efendimizin(a.s.v) yanında oturmuştu. Belli bir zaman sonra güçlü bir şekilde titremeye başladı.
Efendimiz(a.s.v) hemen:
"Korkma! Ben bir kral değilim. Güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." Demişti.
Başka bir sefer de güneş tutulunca halk, bunu Efendimiz(a.s.v)'e ve vefat eden biricik oğlu Hz. İbrahim’e bağladılar. Ama Efendimiz(a.s.v), halk üzerinde oluşan bu tesire rağmen hemen onlara olayın hakikatini anlatmıştı. Halbuki insanlar bu anlayışla Efendimize(a.s.v) daha çok tabi olup, O’nu(a.s.v) daha çok sahiplenebilirlerdi. Ama O(a.s.v) hak peygamberi olmanın gereği olarak hakikat dolu şeffaf ve sade duruşundan zerre kadar taviz vermeyerek insanlara büyük bir ders vermişti.
Bu olaylar karşısındaki sade ve şeffaf duruş, Peygamberimizin( a.s.v) hak peygamberi olduğunun en güçlü delillerindendir. O zaman dünyasının sahip olduğu ilim bu olayları çözmeye müsait değildi. Krallık veya insanlara hükmetmenin peşinde olan biri bu şartları rahatlıkla lehine çevirebilirdi.
Hatta Allah adına ortaya çıkıp yalan söyleyecek kadar aşağı dereceye düşen insanlar nefislerine boyun eğmede insanların en alçağı olmakla birlikte, sahte sultalarını sürdürebilmek adına böyle bir fırsatı bir an olsun kaçırmazlardı.
Ama Efendimiz(a.s.v) halk üzerinde oluşan bu etkiye rağmen mütevazı bir şekilde hak olanı, kendisinin kral olmadığını; hatta fakir ve yoksul bir aileden gelen normal bir insan olduğunu ve ay ile güneşin kendi evladının ölümü ile alakalı olmadığını ispatlamaya çalışmıştır.
Bu şeffaf ve sade duruş Efendimizin(a.s.v) kesin bir şekilde hak peygamberliğinin delilidir. Çünkü bu dil sahtekarların değil, hak olanların dilidir. Bundan dolayı din adına ortaya çıkarak, kendileri hakkında efsunlar ve gizemler türeten ve bunu hoş karşılayan kişi veya yapılar sorgulanmaya muhtaçtır. Hak sahibi olan, şeffaf ve sade bir duruş ve açıklama ile kendilerini uçuran üfüren ne kadar anlayış varsa hepsini ellerinin tersi ile itip, normal bir beşer olduğunu ispat etmelidir. Aksi halde haklarında türetilen ve nefislerini okşayan efsunlar ile uçuran, savuran, gizemli/sırlı perdeler(!) sahtekarlığın alameti olmaktan öteye geçmez.
Diğer taraftan gizemler her ne kadar hayranlık verse de güven vermez. Çünkü güven, sırlara ulaşmada ve görünmeyenin inceliklerine vakıf olmada saklıdır. Bu yüzden peygamberliğin ilanı gibi büyük bir olayın kabulünden önce sade ve şeffaf bir yaşantı ile “El Emin” olmak gerekirdi.
Halbuki gizemler büyülü bir tesir oluştursa da bu söylediğimiz noktaları perdelediği için güvensizlik ortamı oluşturur. Bu yüzden şeffaf ve sade bir yaşantı ve duruş ile güven oluşturamayanların, küçük bir sıkıntı karşısında dağılıp hercümerç olması kaçınılmaz olur.
Özellikle son yıllarda şahit olduğumuz, mehdilik atfedilen veya gizemlerle bezenmiş birçok kişi veya yapının hercümerç olması ve olmayanların da o korku ile zalimlere yaranmaları bu gerçeğin tezahürüdür. Evet şeffaflığı bırakıp gizemlerden ibret almayanlar, maalesef ibret olmaktan kurtulamazlar. Allah muhafaza…