Dinin, kültürün ve eğitimin öncelikli hedefi kişilik sahibi bireyler yetiştirmektir. Çünkü kişilik insanı tanımlayan kimliktir. Kişiliğin tam oturmadığı bir bireyde insanlık ve değerler adına hiçbir şey bina edilemez.

    Birey kendi alanında başarılı bir mühendis, doktor veya öğretmen olabilir. Yalnız kişilik yoksa bunlar hiçbir şey ifade etmez. Hatta aksine laboratuar ortamında geliştirilip biyolojik silah olarak kullanılan bir kısım bulaşıcı hastalığın arkasında mesleğinde ün yapmış birçok doktor ve bilim adamı vardır. Kapitalist sistemin doymak bilmeyen midesine tüm dünyayı sığdırmayı düşünecek kadar acımasız ve okumuş bir yığınla insan! Öyleyse kişilik olmadan ne okumanın ne de ilmin insanlığa veya insana katacak hiçbir şeyi olamaz. Bu konu hakkında anlatılan en güzel anektodlardan birinde şöyle geçer; hocanın biri tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı yazıyor. “Bakın! Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey. ” sonra (1)’in yanına bir (0) koyuyor; “Bu başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar.” Bir sıfır daha;” Bu tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz.” Ve sıfırlar böyle uzayıp gider. Yalnız hoca en sonda silgiyi eline alarak en baştaki (1)’i siliyor. Geriye ise bir sürü sıfır kalıyor. Ve hoca asıl meseleye gelir; “Bakın gördüğünüz gibi kişiliğiniz yoksa öbürleri sadece bir hiçtir.” der.

  Kişiliği oturmamış bir bireyin kulluğu da sorunludur. Bu yüzden İlahi sistemler de her şeyden önce insanın eşyaya, insana ve sahibine karşı akli, vicdani ve fıtri bir şuur kazanmasını sağlayarak  kişilikli bireyler meydana getirmeyi hedeflemiştir. Bu amaç ve hedef, yeryüzünde kişiliğin en kamil nişanesi olan Hz. Peygamber(a.s.v)’in: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Hakikati ile beşeriyetin yüzüne haykırılmıştır.

   Bu tanımlamalardan sonra başlığımızdaki hakikate dönmemiz gerekirse; Her şeyin bir kalbi ve ruhu vardır. Kişilik ve ahlakın ruhu da vefadır. Vefa; Bir şeyden veya kimseden dolayı başka bir şeye kıymet verme, değer biçme ve ona karşı davranış biçimi geliştirmedir. Yani bir şeyden dolayı kişide sevgi, şükran, sadakat, işi sürdürme, sahip çıkma, koruma, karşılık ve kıymet verme gibi huyların  tümünü ifade eder.  Ve bunların olmadığı yerde  ne kişilikten ve ne de ahlaktan söz edilemez.

   Bu yüzden “Güzel Ahlakı Tamamlama” yolculuğunda Hz. Resulullah (a.s.v)’ın en çok ön plana çıkan vasfının vefa olduğu açık ve net olarak görülecektir. İbadet ederken, severken, tevazu gösterirken, mazlumları korurken, savaşırken, yumuşak davranırken, affederken, ikram ve hürmet ederken, davasını sürdürürken vefa vasfının en güzel örneklerini sergilemiştir. Mesele şu ki; Ahlak ve vefa Peygamberi olan Hz. Resulullah (a.s.v)’ı hakkıyla örnek alabiliyor muyuz? Onların mücadelesini verdiği kişilik inşa etme sürecinin hangi evresindeyiz? Veya bu inşa sürecini başarıyla tamamlayabildik mi? Kişiliğin ruhu olan “Vefa” duygusunu idrak edip hayatımıza hakkıyla yansıtabiliyor muyuz? İnşallah bir sonraki yazımızda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

   Allah’a emanet olun. Selam ve dua ile.