Daldık, oyalandık, aldandık… Tertemiz kalpler kirlendi, pak dimağlar dünya cennetiyle aldandı, hayat şaşaası oyaladı. Öyle ki miracımızı kaybettik, Rahman`a yönelişimizin en sınırına, en uç noktasına gelemedik. Oysa Resulullah`ın çıkmış olduğu Miraç, bizim secdelerimizdeydi. Dirilişin adımları oradan atılacak, dua silahını orada kuşanacak, Rab`le yakınlığın ruhi huzurunu orada yaşayacak ve dünyaya dönecektik tekrar. Öyle bir güç, öyle bir sorumlulukla dönecektik ki, münkerata pisliğe rağmen ne varsa tümünü atacaktık. Kardeşliğe, vahdete, ahiret azığına, Allah için yaşamaya, Allah`tan razı olup razı olunmuşlardan olmaya başlayacaktık. Ama biz Miracımızı çoktan kaybetmiştik. Nasıl dirilecek, nasıl kalkacak, nasıl toparlanacak, nasıl halimize şekva edecektik. Biz başıboşluğun, dünyevileşmenin farkında bile değilken… Biz tembelliğin, uyuşukluğun ve makam ve hırs dolu hedeflerin farkında bile değilken, nasıl?
Secdelerimizdeki Miracımız bizi adam edecekti, ancak secde ‘görevini` en kısa şekliyle nasıl yapabilirim ya da secdede dahi aklıma yarınki dünyevi telaşlar geliyorken Miraç da neyin nesiydi?! Oysa Müslüman`a verilen en değerli hazineydi. Allah insanı en yakınında istiyordu.
Bedir`de azınlığa rağmen gayret ve secdeleriyle galip gelmemişler miydi? Secdelerindeki Miraç Allah`a öylesine ulaşmış ve dualara icabet eden Rab melekler ordusunu göndermişti. Hedefleri, duaları, yönelişleri, namazları da mükemmeldi ve Allah onlarla idi. Şimdi durum ters işler olmuş. Azınlık İsrail`de, çoğunluk Müslümanlarda! En büyük güç olan Allah yanlarında! Ancak yine de pörsümüş, dilden hale dökülmeyen, hep birbirini eleştiren, hedef mücadele ve yaşam hırsının dünyalıkları aldığı bir vaziyet bürümüş. Çoğunluk, Müslüman olmak ve secdelerimizdeki Miraç bizi adam etmeye yetecekti. Ancak biz Miracımızı kaybedince, her anlamdaki yönelişimizin Rabbimiz olduğunu unutunca tüm bu vaziyetlerin esiri olduk, çoğunluk içi boş bir balon oldu!
Kudüs! Kaç haftadır gündemde, dillerde, her yerde! Ancak hala içimizi rahatlatan güçlü bir karar yok. Aslında yarım asırdır gündemde ancak ne bir Selahaddin olabildik, ne de Ömer! Bekledik, hiç gelmeyeceklerdi… Aslında içimizden çıkacaktı bu yiğitler. Ancak ne olabildik, ne de örnek alabildik, sadece bekledik. Ta ki bu duruma geldi… Beklemeye hala devam ise, daha başka durumlara hazırlıklı olalım, ne yazık ki!
İnsanların Kudüs aşkını, O`nun için uğraşlarını boşa saymıyorum, yanlış anlaşılmasın. Ve halk olarak yapılabilecekler bu kadardır. Silahımız olan duamız, onları güçlendirmek istemeyen boykotumuz, haksızlığı dille, yürüyüşle, sosyal medya hesaplarındaki tavrımızla elimizden geleni yaparız, eyvallah. Ancak önemli olan bunlarda daimi kalabilmektir. En önemlisi tüm yönelişimizin önce Allah`a olarak, secdelerimizdeki Mirac`ı gözeterek, Müslim olmanın hakkını vererek büyük bir dünyevi silkinişle ahiret hedefine dönmektir. Unutmayalım, Miraca yükselirken Mescid-i Aksaya uğradı Nebi(a.s.)… Bizim de önce namazlarımızdaki Miraca uğramamız gerekir ki, güçlenelim, bilenelim, tefrikaları yerle bir edelim, dualarımızın kabulünü artırabilelim. Sonra Kudüs`e cesurca gidebilelim. Unutmayalım ki, Kudüs`ün özgürlüğü namazımızdaki Miracımızdan geçer. Çünkü secdedeki Miraç bizi Bedir aslanları, Uhud yiğitleri, Hendek mücahitleri gibi bir kıvama getirecektir!