Issız bir çölde bulunan bir insanın en zaruri ihtiyacı uğruna canını verecek kadar kıymetli olan tek şey sudur. Şu dünya keşmekeşinde ümmetin içinde bulunduğu durumda ıssız bir çölse eğer onun da en zaruri ihtiyacı, ona ab-ı hayat olacak dermanı vahdettir. Fakat bu abı hayat kadar önem arz eden değerin hala tam olarak farkına varamayışımız hüsranımızdır. Her defasında bu serzenişi dile getiriyor kalemler, çözüm ve sorunun cevabını vahdette arıyor diller... Ancak ne çare ki kusurumuz o kadar büyük!

Beni HÜDA Par ve camiasına en çok bağlayan husus birlik beraberliğe verilen önem, vahdeti dilde değil pratikte yaşayan halleri olmuştur. Bunun özlemi çekilen o dönemde onların her bir adımında esas olarak aldıkları vahdet onlara karşı derin sevginin sebebini teşkil etmeye kâfiydi. Evet, bunu her hallerinde görmek mümkün... Onlara her zamanda iftira, yalan söylemler yapılagelmiş, eskinin önyargısından kurtulmayıp hala uzaktan bakan laflara karşı ne kadar sağduyulu oldukları onları takip edenler tarafından yeterince bilinir.

Söz konusu ümmet olduğunda, vahdet olduğunda kendilerine yapılan laflara bile karşılık vermemiş birlik beraberlik deyip yollarına bakmışlardır. Hiç bir zaman ene gütmemiş ‘biz` olmayı hedeflemiş, hiçbir zaman ‘bireyciliğe` oynamamış, beraberlik için elinden geleni yapmıştır. Yeri gelmiş en acılı anlarında yalnız kalmış, seslerine ses olacak kardeş bulamamış, yeri gelmiş sevinçli anlarına ses verecek kardeş görememiş fakat yine de ümmet için tüm acılara ağlamış, tüm sevinçleri derinden yaşamıştır. Bu abartı değil, yakından temaşa edenler için fark edilecektir ki az dahi yazıyoruz...

Fakat ne acıdır ki hep vahdet demesine rağmen en yakın kardeşlerinden bu karşılığı görmemiş bilakis zaman zaman yaman eleştirilere duçar olmuştur. Son zamanlarda ise gördüğümüz bu husus beni yazmaya itti. Kendilerini bu kadar ayan beyan ortaya koymalarına, düşüncelerini en bariz şekilde izah etmelerine rağmen bu menfi yaklaşım-tavır artık ses edilesi kadar üzücü...

Suriye meselesinde dahi bu vahdeti önceleyip kardeşliğe zarar gelmesin diye Suriye`de mazlumdan yana olup ama savaşın olmamasını istemeleri nasıl bir olumsuz çağrışım yapıyor? Zalime zalim demek mazlumun yanında olmak bunu her türlü izah etmek niyetin anlaşılması için yeterli değil midir? Neden ısrarla bir kesimin niyet ve düşüncesine uygun olmayan söylemler, onunmuş gibi gösteriliyor? Bu itham, iftira ve kahredici üslubu hangi Müslüman kendisine yakıştırabilir? Dahası böyle bir durumda ve ümmet olarak büyük bir öncülüğü hayal ederken daha kendi içimizdeki bu itham bu duruş neyin nesidir. Bir eleştiri ithama başvurmadan önce o kesimi iyi okuyun, iyi tahlil edin ve niyetini iyi analiz edin. Edilsin ki, pişmanlık yaşanmasın hem bu dünyada, hem ahirette...

Basiret, feraset ve olaya bir köşeden değil de dört köşeden bakıp da her hal ve durumda illa vahdet, illa vahdet denmeli! Bu farkındalığı yaşayan, söz, duruş ve amelleriyle pratiğe geçirenlere selam olsun. Baki muhabbetle...