Dünyanın kirini aklının üzerinden alan... Gençliğin lezzetini ruhunun mutmainliğinde bulan... İşte karşısında bir ab-ı hayat. Ona ulaşmak isteyen teslim olmuş bir yürek. Önüne set duvarlar çeken şu sözler... ‘Siz aşırısınız. Bu İslam değildir. Gitme oraya hayatın mahvolur. Okuma o kadar delireceksin. Çok kaptırırsan aklını kaybedersin` Kim tarafından mı bu set çekilir? En yakınların, akrabaların, sevdiklerin...
Bir ab-ı hayat ki saf, duru, temiz ve izzetli olan İslam! Bir yol, ki izinden gidenlerce en değerli adres. Bir tercih ki tüm seçenekleri itekleyip fıtratın seçmiş olduğu o ‘en güzeli` yüreğin başköşesine oturtulan. Bir seçim ki herkesi karşısına alıp onu hiçbir zaman yanından ayırmayan. İnsan-İslam ilişkisi fıtratın öze dönüş hali! Öze dönme samimiyeti eyleme geçirip imanın en kamil olduğu an...
Gençlik herhangi bir yolun yolcusu. Günümüzün gençliği umudu aşılayan bir gelecek inşa edecek kadar ümitvar. Genç istekli, hevesli, İslam`a meyyal, suya hasret, imanı zirvede, fıtratı özü istemede... Ölü evleri namazla dirilten gençlik. Yaşamı örnek alınan gençlik. Allah`a olan sevgisi imrenilecek gençlik. İslam`ı yaşamadaki gayretine hayran bıraktıracak gençlik... Bu durumda tasasız kedersiz ve sıkıntısız bir yaşantıdan bahsedilebilir mi? Engeller, yokuşlar, virajlar ve hepsinin başı imtihanlar! Bir sevgi kendisini davasına adıyorsa o davanın meşakkatlerinde de sevginin eksilmemesi gerek.
Günümüz dünyasının penceresinden hayatlara bakıldığında gençlerin, İslam`ı yaşamadaki öncelikleri ailelerine nazaran bir adım öndedir. Bu öncelik beraberinde sıkıntı getirirken, en yakınların soğuk savaşları durumu zora sokar. Devran döner, dünya tersine döner misalince tekerrür eden bir zaman diliminde önde gidenlerin genç bireyler olduğu görülür. Sözden eyleme dökülen tepki yüreklere darbe vurunca yere düşen can, yolundan dönmeyecek kadar kararlıdır. Terk edilir, azarlanır, hakaret işitir... Bir kulaktan giren bu sözler yürek acısına gark olurken, diğer kulak siyerin örnek ve önder olacak haliyle dolar...
Bu anlamda siyer hayattır, ruha şifa, cana katıktır. Yeryüzü mezarlığından diriltecek olandır. Düşülen yerden elleri tutup kaldırandır. Kalbi marazlara sabrı yudumlatan, nefsi kabarmalara teslimiyet kaftanını biçip giydirendir. Bir yol ki ‘sırat-ı müstakim`. En nezih ve ahlak yapılarını özünde taşıyan hakeza parlak bir şahsiyet inşa edendir. Bu şahsiyeti oluşturmada her adım aşırılık! İlginç değil mi? Ahlakın en güzeli, tesettürün en güzeli aşırılık! Kılıç ve merhamet yönünü eksiltmeksizin Nebi`nin(a.s) hayatını bütünüyle fikir edinmek aşırılık! Tüm bunlar bir kenara, bu aşırılığın(!) içine dalan genç en sevilen, en gözde olan, kimseye zararı olmayan bir fert...
Peki ya hayatın mahvolur sözü ne demektir? Hayatın güzelleşmesi için uğraşılan dünya hayatında iman lezzetinden başka hiçbir tat güzelleştiremez. Üstad`ın ‘iman eden kâinata meydan okur` sözü misalince dünyalık en küçük şeye gözyaşı dökülmez. Dünya kalbe konulmayan bir yolda dünya mahvolsa kime ne? Aksine dünyayı dahi cennete çevirecek güçtür iman. Bilinçli iman... Şehadet, zindan, zorluk, bela dahi olsa... Hayatın mahvolur, İslam`la birlikte gelen imtihanlar sebebiyle de söylenebilir. Dünya başlı başına bir imtihan zaten. İslam için gelen imtihan ise Nebi`lerin çektikleri yoldur ki kimse onlardan daha değerli olamaz.
Anlamıyorum değerli okuyucular, aklımı başıma devşirin. Huzurun ve mutluluğun tek ilacı İslam ise ve tedavi edilmek için bir insanın tercihi bu yol ise mutluluğa nasıl ‘mahvolur` düşüncesi geçirilir. Şefkat yanlış yolda kullanılırsa o şefkat çocuğa cehennemi bir hayat olur. Gerçek yolundan alıkoyup eğitimi için elinden geleni yapan. İslami açıdan isteklerinin yapılmayıp, diğer her türlü isteğinin yapıldığı. Ya da uykusu bölünmesin diye sabah namazına kaldırmayan... Ne fark eder ki, hepsi aynı. Şefkatin şekavete dönüştüğü an...
‘Çok okuma delirirsin` sözü yersiz sözlerin toplumda var olan ve gözle görülen vakalarıdır. Hiç deli olacak kadar okumadık(!).Okumak için ele alınan kitap deli etmedi beyinleri... Okumama-akıllı, okuma-deli diye algılatılırsa çok okuyandan korkulur. Oysa ki diğer canlılardan bizi ayıran en büyük özellik. Okuyunca öğrenilecek, öğrenilirse gerçekler bilinecek, fıtrata yönelecek, yönelirse hayata geçirilecek, geçirirse kimseyi dinlemeyecek. En büyük korku deli olunması değil, hak söylemlerinden sıyrılıp gerçek bilginin aslına ulaşmak. Düşünceler okumakla şekillenir. Şekillenen düşünce insanın kimliğini ortaya koyar.
‘Çok kaptırırsan aklını kaybedersin` sözüne ne demeli? Keşke her yürek kaptırsa kendisini öylesine Azizim! Keşke bu yola her şey adansa, ama ölen akılları diriltmek için! Çalışmayan akılları dünya imtihanına uyandırmak için! Çok kaptırsak benlikleri, yolların adresi o sırat-ı müstakimden bulunsa, kaptırılan o yoldan yön verilse hayat yolculuğuna... Akılsızlık hakikate baş eğse akletmek için!
Bir avuç anne şefkati, bir ceket dolusu baba merhameti içinde ısınılacağı. Öz`lüğün farkındalığını yaşayacak kardeşlik. Ama imtihan! Nasıl, ne zaman ve ne şekil geleceğini bilmeden. Ayağın bu yolda, elin bir taşın altında, yüreğin tavizsiz bir ab-ı hayatta ise imtihan baş tacı olmalıdır. İnsana kaldıramayacağı yükü vermeyen Rabbimiz, insana şah damarından daha yakın olan Rabbimiz ve sabredenleri seven Rabbimiz...
Düşünceler hakikati içre içre içine çekmişse, en yakının yolu yokuşa sürsün ne yazar? Allah var gam yok prensibiyle imtihanda bir inşirah serinliği lezzetince geçer gider... Yeter ki yürek ve beden hakikat şemsiyesi altında birleşip kendisini şiddetli yağmur sağanaklarına kaptırıp adımından bir an geri dönmesin... Rabbim selametlik versin!
Baki Muhabbetle