"Dünya ne denli büyük olursa olsun bir ev kadardır. Büyük mülkleri ve geniş arazileri olana da hiçbir yeri olmayana da lazım olan nihayetinde bir 'ev'dir. Büyük servetler bir ev sahibi olmak için kazanılmaktadır. Hayat aslında dünyada değil evlerde kazanılmaktadır. Camilere açılan yolların ucu evlere dayanır. Okullara koşuşturan çocuklar da evlerden çıkıp giderler okullarına. Ticaret ve sanayi de evlerinden çıkıp gidenlerin yürüttüğü işlerdir. "
Kıblegah Evler kitabında böyle söyler Nureddin Yıldız. Ve bu bir paragraflık pasaj dahi anlam ve kıymet itibariyle anlam kazanıyor şu günlerde. Hep dışarının özendirildiği, huzurun dışarıda arandığı ve mutluluk koşturmalarının hep dışarıyla ilintili olacağı algısı epeyce zihinlere yerleşmiş sanki. Ailenin her bir ferdi de kendini dışarı atarken, evlerin saadet merkezi haline gelmesi zorlaşıyor. Evin, aile fertlerini bir araya toplama amacı dahi aksi yönde seyrediyor ve her biri kendi odasına çekilmiş dışarıdaki günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor.
Fakat virüs dolayısıyla yaşadığımız şu günler bizlere evlerimize dönmemiz gerektiğini de öğretti. Evlerimizi fark etmemiz, kıymet bilmemiz, ailemizi bir oda altında toparlayışımız, anne- baba- çocuk merkezli çekirdek hayatımızı diriltmeye koyulmamız gerektiği önceliğini gösterdi.
Hakikaten diriliş evlerden başlamalı değil mi? Tabir yerindeyse evlerimiz Hira’ya dönüşen ve sonrasında topluma sirayet edecek olan aktif güç haline gelebilir. Resulullah (A.S.V)'ın Hira'daki vaziyeti bizim evlerimizden yapacağımız tefekküre zemin hazırlayabilir. Fakat öncelikle 'canım sıkılıyor' lüksünden kurtulup kendimize bir gelmemiz gerekiyor.
Sıcaktan soğuktan koruyan, devasa rahatlık sağlayan, en güzel mahrem yerlerimizden biri olan evlerimize sıkıcı bir gözle bakmamız akıl ve zihin dünyamızın ev dışında ne kadar da dışarıda olduğunun göstergesidir. Elbette hayat dışarısı olmadan da olmaz ve sadece ev merkezli bir yaşam insan fıtratına da aykırıdır, lakin evleri bir şükredilecek konfor yeri olarak görmekten ziyade farklı bir göz şükürsüzlük ve kıymet bilmezliğin göstergesidir.
Halbuki şöyle bir etrafımıza baktığımızda bu virüs dolayısıyla evlerin cıvıl cıvıl olduğu, ev aidiyetinin farkındalığının arttığı, anne ve babaların evi birlikte sahiplenme rollerinin üstlenildiği ve çocuklarla bir evi paylaşan aile olma huzurunu yaşayan ne çok kimse var. Evet, toplumumuza yayılan bu hastalığın sırf olumsuz yönlerinden ziyade hikmete binaen olumlu ve rahmete dönen silsilelerine de bakmakta fayda vardır.
Özelikle sabahtan akşama hatta gece yarılarına kadar kahvehanelerde olan insanların evlerine dönüşü, eşleriyle bir saatlik muhabbete hasret kadınların bu fırsatı bulmaları ya da ailesinin kendisiyle ilgilenmesi açlığı yaşayan çocukların bu boşluğu doldurması ne de güzel şeylerdir. Tabi bunun için evlere çekilmek yetmiyor sadece, bir de ev değeri ve zaman bilincini de kuşanmak gerekiyor.
Yine başkalarının çocuklarına İslam'ı anlatırken kendi çocuklarını ihmal eden ebeveynleri de Allah evlerine döndürdü belki de. Çünkü davetini önce ailesinden başlatmayan her iş birbirini ıslah etmeye çalışan kısırdöngü bir hale dönüşecektir. Onun için önce kendimiz, sonra ailemiz bilinciyle evimizde harcayacağımız her zamanı birbirimizle geçirerek kıymetini bilelim. Özellikle evde ailece yapılacak faaliyetler aile içi kaynaşmaya ve huzura götürecektir. Rabbim bu fırsatı evlerimizden dirilmemize ve topluma faydalı şekilde sirayet etmemize vesile kılsın. Çünkü yazarın da belirttiği gibi okula, işe, camiye giden her kimse önce Evlerinden gitmektedir.