Ey Dünya Müslümanları!
Ey Arap liderleri!
Ey çocuk hakları savunucuları!
Üşüyen, titreyen elleriyle bir kap yemek almak için sırada bekleyen sırma saçlı, zeytin gözlü masum yavrunun gözlerinden sicim sicim akıp gelen gözyaşlarının hesabını Allah’a nasıl vereceğiz?
Ey yüreği kor, elleri titreyen güzel çocuk, ağlama sabret!
Elbet bir gün gönül kabınla beraber yemek kabını dolduracak, gözyaşlarını silecek bir Selahaddin gelecek inşallah!
Dünya ve dünyalıkların bizi kuşattığı şu çağda, hala açlıktan can veren çocuklar, çaresiz babalar ve bağrı yanık analar var ise hesabımız çok çetin demektir.
Dünyanın dört bir yanında ezilen, üzülen, açlıktan ölen mazlum Müslümanların bu hale gelmelerinin en büyük sebebi, bu mazlumlara sahip çıkamayan sözde güçlü, fakat bölük pörçük olmuş Müslümanlardır.
Evet, küfür tek millettir, zulüm ve barbarlıkta güçlerini birleştirerek, yalnız kalmış, terk edilmiş Müslümanları yok etmek için tüm gücüyle saldırmaya devam ederken, biz Ümmet olarak, hala aramızdaki şu tefrikayı ortadan kaldırıp, yek vücut olarak küfrü bir avuç suda boğacak güce ve ferasete muvafık olamadık.
Zaten zalimlerin istediği de bu değil miydi? Böl, parçala, yut taktiği...
Ve maalesef bunu başardılar.
Bizi öyle böldüler ki, kardeşi kardeşten, evladı ana-babadan, kadını eşinden, eşini kadından kopardılar. Bu yüzden dağıldı Ümmet, dağıldı kardeşler, dağıldı Salih nesillerin yetiştiği cennet olan yuvalar.
Çünkü küfür avını yakalamak için öyle bir oyun oynamıştı ki, onu adeta maddi/manevi güçsüzleştirip kolay bir lokma haline getirmişti.
Şeytan ve dostlarının bu sinsi oyununa gelen Müslümanlar işte bu nedenle ağırlıklarını kaybettiler.
Dalından kopmuş yaprak misali bir o yana bir bu yana savrulduk, savruldukça parçalandık.
Artık bir aylık mesafeden küfrün kalbine korku salacak yiğit Müslümanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azaldı. Cesaretimiz, dirayetimiz, ferasetimiz, manevi gücümüz azaldıkça, düşmanlarımız daha da azgınlaştı.
Yani aslında yeryüzünü ahtapot gibi saran şu vahşi siyonistler, öyle çok güçlü falan değiller, Müslümanların dağınıklığı, zalimleri böyle güçlendiriyor.
Gazze’nin hatırına şu ayrılıklarımızı, gayrılıklarımızı bir tarafa bırakabilirsek işte o zaman bizim bu güçlü birliğimiz, düşmanı püskürtmeye yeterdi.
Fakat gelin görün ki, kalplerimiz o kadar katılaştı, o kadar dünyevileştik ki, ne Gazze’de soğuktan donarak ölen bebekler bizi harekete geçirebiliyor ne de bizden davacı olacağını tüm dünyaya haykıran mazlum Müslümanların feryadı bizi harekete geçiriyor maalesef...
Peki, hâlâ Ümmeti harekete geçiremeyen mazlumların bu feryatlarının, kör, sağır, dilsiz dünyanın üzerine bir gün kıyamet gibi kopacağından da mı korkmuyoruz?
Allah’ın azabı kuşatınca, sadece zalimleri değil, bu zulme sessiz kalan tüm insanlığı kuşatacaktır.
Ey Rabbimiz şahit ol ki, bizler her daim zalimin karşısında, mazlumların safında yer aldık.
Gazabından Rahmetine sığınırız!
Zuntikam adın hürmetine zalimleri kahr u perişan eyle!
Onların birliklerini dağıt!
Güçlerini zayıflat, zalimleri birbirlerine düşür ki, Müslümanlara zulmetmeyi unutsunlar! (Amin)