Evet değerli okurlar!
Bugünlerde elimizde kalan son kalemiz aile kurumumuzu tarumar etmek için, insanlık düşmanı yerli siyonistler yine çemkirmeye başlamışlar.
Gazze’de 14 aydır fiziki ve fiili savaşla masum insanları, çocukları ağzı süt kokan bebekleri öldürmekle yetinmeyen vahşi siyonistler, ahtapot gibi dünyanın dört bir yanına yayılan zulüm kollarını hareket ettirdikçe insanlığa zarar veriyorlar. Şimdi de o kollardan biriyle, dünyadaki cennetimiz olan aile kurumumuza adeta psikolojik savaş açmış durumdalar.
Aslında bu savaş bu gün değil, insanlığın ilk yaratıldığı günden beri, şeytan ve avenelerinin ilk hedefleri aile olmuştur. Neden mi?
Çünkü Şeytan aleyhi la’nenin en etkili taktiği böl, parçala, yut taktiğidir. Dolayısıyla böylece avını çok daha kolay avlayabilir.
İşte bu nedenle şeytan ve aveneleri bir olmuş aile yuvamıza hem sözlü hem psikolojik hem de aileyi yok edecek plan ve projeler düzenliyorlar.
Halkın oyu ile geldiği o makamdan yine halkın en özel kurumuna dil uzatan Sönük! Utanmadan, sıkılmadan aile kültürümüze yakışmayan sözler sarf ediyor.
Peki, kendisine soruyoruz, sen ot gibi yerden mi bittin?
Senin de bir ailen, annen-baban ya da kardeşlerin yok mu?
Sadece Sönük (!) mü?
Diğer taraftan TV kanalları, toplumun kültürü ile uyuşmayan dizi ve filmler ile toplumun yapı taşı olan aileyi ciddi anlamda tahrip edip zarar veriyor. Bununla da kalmayıp, toplumun dini ve kültürel değerlerine de ciddi anlamda savaş açmış durumda...
Yayınladıkları yalan yanlış senaryolarla gençliğimizi, aileyi ve eşler arasındaki güven kalesini algı ve manipülasyonlarla paramparça etmiş durumdalar.
Peki, sizce de tüm bunlar insanlığın şerefini, haysiyetini, hayâ ve edep duygusunu yok eden birer psikolojik ve sosyolojik savaş taktiği değil mi?
Bu şekilde bu toplumu yok etme peşindeler. Tabiri caizse, her gün bir yanımızı bizden kopararak bizleri yavaş, yavaş, öldürüyorlar. Fakat maalesef ki, onlar bizi öldürürken bizler Ümmet olarak bunun farkında dahi değiliz.
Değil mi ki, hayâ ve edep kavramlarını değersizleştirip, gençliğimizi Hayasızlaştırarak hayattan koparıp bizden çaldılar.
Bu tertemiz dimağları özgürlük adı altında, anne ve babanın karşısına aldılar. Bu da yetmedi, bu yavrularımızı sıcacık cennet yuvalarından koparmak için her türlü plan proje ürettiler, bunun için kaçınmadan çok ciddi masraflar yaparak filmler ve daha sayamadığımız birçok ifsat projeleri yazdılar, çizdiler ve yayınladılar.
Hatta bu toplumu ve gençliği ifsat etmek için, ıslah projelerimizi dahi baltaladılar.
Zira onlar bozmak için uğraşırken birilerinin, gelip düzeltmeye hakkı yoktu onların nazarında...
Peki, dünyadaki cennetimiz olan aile ve çocuklarımıza açılan bu psikolojik ve sosyolojik savaşa karşı elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız?
Tabii ki hayır!
Daima ümit var olacağız!
Bu gençliği ve toplumu kurtarmak için kollarımızı sıvayıp, en az düşmanlarımız kadar çok çalışacağız. Fakat çalışırken daima ümit var olacağız ki, ektiğimiz tohumlar filizlenip, dal budak salabilsin. Ve inşallah “bir gün gelecek ki, kardan aydınlık olacak.”
Zira bugün sabah namazını dert edinen alnı secdeli evlatlarımız var ise, hala ümit var demektir.
Biz inanıyoruz ki, bu insanlık düşmanlarını böyle kudurtan tek sebep, gümbür gümbür gelmekte olan gençliğimizdir.
Evet kıymetli kardeşlerim! Gençliğimize sahip çıkalım, onlara hak ettikleri değer ve konumu verelim ki, bu gençlik insanlık düşmanı şu siyonistlerin korkulu rüyası olsun inşallah!