Haziran ayı, hüzün ve hazan ayı...
Bundan Tam 32 yıl önce, Silvan’ın Susa köyünden yola çıkmıştı Şehitler Kervanı...
Şehadete sevdalı, Cami Yarenleriydi bu azizler.
Yürüyen şehitler olan zamanın Talhaları, hakka teslim olup, cehalet ve küfre “LA” dedikleri için, zalimlerin hedef tahtası olmuşlardı.
Zira cehalet ve küfür selinde boğulan zamanın Cehillerinin tüm oyun ve projelerini boşa çıkarmışlardı.
Öyle hummalı ve azimle çalışıyorlardı ki, her gün bir genci ateş çukurundan kurtarıp, hidayet yoluna ulaştırıyorlardı..
Adeta kılavuz olmuşlardı yolsuzlara, yolunu kaybetmişlere...
Tabii cahillerle mücadele öyle sıradan kolay bir şey değildi..
Büyük bir fedakârlık, azim gayret ve sabır isteyen bir iştir bu...
Mürted örgüt, bölge halkını tehdit, şantaj ve ölümle tehdit edip, onları kendi sapık ideolojilerine teslim olma mecburiyetinde bırakıyorlardı. Bu Apoist barbarlar şöyle diyordu;
“Ok yaydan çıktı. Ya bize teslim olacaksınız, ya memleketi terk edeceksiniz, ya da hepinizi öldürürüz” diyerek tehditler savuruyor o mazlum halka gözdağı veriyorlardı. Bununla da kalmayıp haraç toplayarak, dağdaki köpeklerine yem topluyorlardı.
Vermek istemeyenlerin evini, bin bir zahmetle kaldırdıkları hasadlarını acımasızca ateşe veriyorlardı.
Bölge halkı adeta sindirilmiş, dünyaları zindana dönmüştü, işte tam bu zorlu dönemde İslam’ın Nuru doğmaya başladı.
Ali yürekli, Hamzalar, Ömerler, Musablar ve Küfrün bağrına hançer gibi saplanan Hüseynler İslam’ın nuruyla uyanıp, tüm uyuyanları uyandırma mücadelesini başlattılar.
Hüseyn’lerin bu uyanışı, Zalim Yezidileri çok rahatsız etmiş olmalı ki, onları yok etme projeleri çizmişlerdi. Bu kirli projelerini, bölgenin farklı il ve ilçelerinde icraata geçirip, Hüseyin ve Yârenlerine gözdağı veriyorlardı.
Ancak onlar bizim tohum olduğumuzu bilmiyorlardı, biz bir ölür bin diriliriz hakikatini anlayamazlardı çünkü...
Aziz davaya adanmış bu yiğitleri öldürmekle, davanın biteceğini zanneden bu basiretsizler, ölümlerin bizi nasıl dirilttiğinin farkında bile değillerdi.
Zira onlar, hakikati göremeyecek kadar kör, duyamayacak kadar sağırlardı..
Şehadete sevdalı, ölümü ölümsüzleştiren bu yiğitler, Allah yolunda canla başla çalışırken, küfür de, bu davayı ve sevdayı yok etme planları kuruyordu.
Oysa onların uyguladığı baskı, boykot, şantaj ve tehditler bu azizleri daha çok güçlendirip biliyordu..
Yani onlar direndikçe, bileniyor bilendikçe daha da güçlenip, küfrün bağrına saplanıyorlardı.
Küfür bu acıya daha fazla dayanamayıp, 1992 Haziran’ın 26’sında o necis ellerini, Cami yarenlerinin pak kanına buladılar.
Tıpkı El Halil Camiinde ve Bosna’da yapılan Barbarlık gibi, Camide katliam yaptılar.
Tam 10 tane masum ve mazlum Müslüman’ın kanını akıttılar Susanın çorak topraklarına...
Ama onlar bilmiyorlardı, dökülen kanlar verilen canlar, bu aziz davayı daha da, büyütecek dal budak vereceğini...
Bugün ekilen tohumlarımız bir bir yeşerdi Elhamdülillah...
Zuntikam olan Rabbim, Dört evladını feda eden anaların ahını yerde bırakmaz bırakmadı...
En güzel bir hal üzere ve en güzel bir yolda Şehadet şerbetini içen, Camii yarenlerini bir kez daha rahmetle anıyor, vahşi katillerini binlerce kez lanetliyoruz.