“İki nimet vardır ki, insanların çoğu, bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Tirmizî, Kıyâme, 1.)

Sanal ve geçici gündemlerle çepeçevre kuşatılmış bir vaziyetteyiz. Yer yerinden oynayacakmışçasına sansayonel olaylar, algılamamıza fırsat vermeden yerini başka büyük etkili olaya bırakıyor ve o gündemden bu gündeme savruluşumuzun hayreti içinde bocalıyoruz. Anlam kayıpları, seküler dünyanın yarattığı boşluklar, intiharlar, mukaddesata saldırılar, tahfif ve tezyif edici tutumlar, krizler, yolsuzluklar, toplumsal kutuplaşmalar, ilâ âhir… Bu merhalede akıllara şu geliyor: Neden bu tür suni gündemlerin, bu denli kolay etkisi altındayız? Malik bin Nebi’nin de belirttiği gibi sömürülüşümüz, sömürülmeye yatkınlığımızın bir dışavurumudur belki de.

Peki neden sömürülüyor, sinir uçlarımıza dokunulacak denli gündemlerle meşgul oluyor, her gündemin edilgeni bir konuma ulaşıyoruz, diye soruyoruz. Meselelerin ehemmiyetinden mi, yoksa daha önemli meşguliyetlerimizin olmamasından ve hayat gâyemizi ıskalamamızdan mütevellit mi bu savruluşumuz? Cevap olarak her ne kadar birinci seçenek balon gibi şişirilse de, ikinci seçenek bir demir gibi bastırır, tüm ağırlığıyla. Bunun temel sebebi olarak da, dertlere derman olacak ve kendi gündemimizi oluşturacak denli meşguliyetlerimizin olmaması ve nimetlerin hakkını verememe sorunu karşılıyor bizi. Velhasıl boşuna heba ediyoruz, vakt-i ömrümüzü. Bu minvalde Niyazi-i Mısrî’nin “Bîhaber” şiiri, bizlere çok şeyler söyler. İbretle okumak gerek.

Nimet, Yüce Rabbimizin verdiği ve insana mutluluk veren imkan ve bolluktur. Allah-u Teâlâ’nın nimetleri saymakla bitmez. Zamana ve zemine göre değişse de genel anlamda biz, nimetleri ikiye ayırırız: aslî (temel, kök) ve fer’î (ikincil) nimetler. Aslî nimetler, kişinin hayatının merkezinde yer aldığı için düzeni de, fesadı da önemli bir değişkendir. Bu nimetler arasında yukarıda alıntıladığımız hadisten de göreceğimiz gibi zaman ve sıhhat da vardır, ilim de. Sadece bu üçüne baktığımız vakit bile aslî nimetlerin, büyük değişkenler olduğunu müşahede edebiliriz.

Bir âlime, tefsir üzerine hangi kitabı okuyabileceğimi sormuştum. O da bana Tefhim-ul Kur’an’dan başlayabileceğimi söylemişti. “Yedi ciltçik…” diye de eklemişti. Onun –cik ile bitirdiği ve hakikaten atıştırmalık olarak okuyacağına kanaat ettiğim o eser, benim için çok zaman ve emek gerektirecek büyük bir yekûnu oluşturuyordu. Onun bu hali, beni hayrete ve hayranlığa sürüklemişti. Ancak onun da aynı hayranlığa, büyük âlimlerin terceme-i hallerini okuyunca erdiğini düşünüyorum. Zira onun örnek aldığı o alimler, ulaşılamayacak denli çok yüksek bir burçtan selamlarlar bizi. Hepsine selam olsun!

Her an kıymetlidir alim için. Bu (2 bölümlük) yazımızda,  zamanın âlim ve talebe için ne denli kıymetli olduğunu idrak etmek adına, güzel bir terceme-i hal (biyografi) derlemesinden istifade etmeye çalışacağız. Büyük muhaddis Abdulfettah Ebu Gudde’nin nadide eseri “(İslam Alimlerinin Gözüyle) Zamanın Kıymeti” kitabından esinlendiklerimizi aktarmaya çalışacağız. Rabbim istifadeyi nasip etsin!

Kitabı genel hatlarıyla ele alacak olursak… Kitap, yazarın bir konferansının neşredilmiş halidir. Kitaba, zamanın kıymetine dair tespitleriyle başlıyor yazar. Zamanın kıymetine dair ayet ve hadisleri sunarak devam ediyor. Sonraki bölümde ise insanı hayretler içinde bırakan örneklerle İslam âlimlerinin zamana verdikleri kıymeti anlatıyor. Yazarın kitabı bittikten sonra zamanın kıymetiyle ilgili Üstad Bediüzzaman Said Nursî, Ali Fuat Başgil (Gençlerle Baş başa kitabından), Mehmet Zâhid Kotku, Mahmut Esad Coşan, Osman Nuri Topbaş, Bünyamin Erkul ve Gürbüz Deniz’in vecizelerine değiniyor. Dilerseniz bu güzel eserden esinlendiklerimizi aktarmaya çalışalım. Rabbim isabet ve istifade nasip etsin!   

Yazara göre alimlerin verimliliğinin asıl kaynağı, zamanı iyi şekilde değerlendirmeleriydi, kuşkusuz. Zira onlar, yazımızın başında alıntıladığımız hadisi baş tacı etmiş ve hakikatini yaşamlarıyla tahakkuk ettirmişlerdir. Rabbimiz, vaktin zerresinden kürresine, ânından asrına yemin etmiştir. Yemin ettiği şeylerin ne denli büyük oluşu, ilim sahiplerinin malumu.

Rabbimiz, Fatr Suresi 31. ayetinde bizlere düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür verdiğini belirtir. Peygamberimiz (SAV) için ise bunun sınırı 60 yıldır, sonrasında kişinin özrü kabul edilmez. Düşünüp ibret almanın yansıması da ilimdir. İlim hem saadeti, hem de terakkiyi ihtiva eder. Âlimler, ilmi naklederek istifade etmeyi, ettirmeyi ve bu vesileyle ebedileştirmeyi amaçlarlar. Her geçen günün, bir parçasını götürdüğünün bilincinde, her anı altın gibi görmenin huşusundadır alimler. Her an tükenmekte olan bir sermaye olarak görürler.  Dünün mazi, yarının muamma, hakikatin ise içinde yaşadığımız zaman olduğunun bilincindedirler. Geçmişin muhasebesini de yaparlar, geleceğin tasavvurunu da… Ancak ne yarınlara dair büyük kaygıları vardır, ne de geçmişe dönük faydasız pişmanlıkları. Hatta geçen vakte esef duymanın bile, mevcut vakti öldürmekten başka bir işe yaramadığının bilincindedirler. Bu sebeple vakitlerini zayi etmekten içtinap ederler. Zira onlar için vakit, ilim, vird ve ibadet vesilesidir.

Âlimlerimizin sırrına vakıf olduğu, bizimse gafil olduğumuz en önemli nimetlerden biri de namaz vakitleridir. Çünkü “zamanı öldürme” mefhumunun meşhur olduğu modern zamanda, Müslümanca duruşumuzu muhafaza eden ve ânı ihya etmemize vesile olan en önemli araçlardan biri de namaz vakitleridir. Namaz, Müslümanı, vakti sahibine vakfetmeye, kendini muhafaza etmeye, zaman dilimlerine dikkat etmeye ve hassas davranmaya iter. Ömrü namaza endeksli insanlar, vakitlerini verimli kullanır. Bu sebeple üzerlerine güneşin doğmasına asla fırsat vermezler. Çünkü sabahın erken vakitlerinde bereket ve başarı olduğunu, anın kıymetini en iyi idrak eden Peygamber Efendimizden (SAV) bilirler. Hem geceleri ihya etmenin de en iyi vesilesidir namaz. Teheccüt namazıyla Rabbine secde eden birinin, gecede ikinci bir vakit oluşturduğunu ve vakti bir kat daha bereketlendirdiğini, o geceleri ihya edenler bilir. Bu feyzi yakalayanlardan biri olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Gecelerde” şiirini okumanızı tavsiye ederim.

Allah nasip ederse gelecek yazımızda Abdullah bin Mesud’tan Hasan-ı Basrî’ye, Hammad bin Seleme’den İmam Ebu Yusuf’a, Yahya bin Main’den Taberî’ye, Birûnî’den Hâtib-i Bağdadî’ye, Ebul Vefâ Hazretlerinden Üstad Bediüzzaman’a değin birçok âlimin zamanın kıymetiyle ilgili tespit, ikaz ve tavsiyelerine değineceğiz.

Rabbim kitaptan ayırmasın!

Selam ve dua ile…

Abdullah AYYILDIZ