Faşist azınlıklar, düşüncelerini aristokrat kibir, ideolojik körlük, milliyetçilik, dini ve mezhebi köktencilik ve anarşizm gibi etkenler üzerine kurgulayabilir. Ama topunun üzerinde kendini kurgulayan tek faşist azınlık düşüncesi Siyonizm’dir. Bir defa müntesibi oldukları ve gönül bağı ile bağlı oldukları (tahrif edilmiş) Yahudilik, mevcut haliyle köktenci bir dindir ve etnik unsuru da zorunlu görmektedir. Dolayısıyla inananları, kendilerinden başka geri kalan insanlığı, insan olarak görmezler. Bu faşist zihniyette göre kendileri dışındaki bütün insansılar, yaratıcı tarafından kendilerine sadece köle olsunlar diye yaratılmış teferruatlardır. Geri kalan insansılar üzerinde her türlü hakları vardır! Bu faşist düşünceye göre insan haklarına bağlılık, sadece Yahudiler için geçerlidir. Çünkü onlara göre, Allah'ın seçkin evlatları olan Yahudiler, diğer insanların efendisidir ve onlara istedikleri gibi muamele edebilirler.
Bu zihniyete sahip birinin, aidiyet hissedeceği tek düşüncenin Siyonizm olacağını anlamak için üstün zekalı olmak gerekmiyor. Dünyanın Süper güç bilinen ve askeri teçhizat bakımından en yakın rakibine yüzlerce kat fark attığı iddia edilen devleti ve o devletin doğuş coğrafyası olan Batı'yı, zihniyetlerinin esiri yaptıkları malum. Ama bu zihniyetin müntesipleri bununla da yetinmeyip dünyaya dağılmış, tüm ülkelere sözde vatandaşlık bağıyla bağlanmış gibi görünmektedir. Ayrıca dünyanın kurgusal kurumlarının hepsini kontrol ederken, bir yandan da yerelde kontrol için, istihbarat çalışmaları, medya hakimiyeti, ekonomik hegemonya, sanat-bilim etkinlikleriyle topluma istendik şekil verme ve farklılıkları çatışma aracı kılıp, başka güç merkezlerinin doğuşunu yerinden önleme çalışmaları yapıyorlar. Faşist azınlık psikolojisinin en üst katına yerleşmiş birinin, vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu devletin çıkarlarını asla Siyonizm ile kıyaslamayacağı da kesin.
Çoklu vatandaşlık hakkına karşı değiliz. Ama kişinin vatandaşlık bağıyla bağlı olduğuna gönül bağının olması gerekmez mi? Gönlü yüzde yüz başka coğrafyada olan birinin vatandaşlığından nasıl bir menfaat umulabilir? Hegemonyayı zihniyetine has kılmışın girişeceği etkinlik, o toplumun faziletlerini yok etmek, toplumu daha çok ifsada sürüklemek olacaktır. Bozulmuş, insani hasletlerini terk etmiş, kaos içinde ki öteki dünya, faşist zihniyetin rüyasının gerçekleşmesinin tek yoludur. Çünkü kendilerini üzerinde yükseltecekleri idealleri, felsefeleri bulunmayanların yapmaya çalışacağı şey, yüksek erdemlerinin üzerinde yükselmiş olanların ayaklarını kaydırıp onları düşürmek ve ancak bu şekilde o alçak halleriyle kendilerini üstün göstermektir. İşte Siyonizm’in dünyaya empoze ettiği çürük felsefelerin, ahlaksız fiillerin kökeninde bu iğrenç yaklaşım vardır. İkinci vatandaşlık hakkıyla vatandaşı oldukları ülkeleri, gönül bağıyla bağlı olduğuna köle etmeye çalışır.
Malumunuz üzere Güney Afrika, Batının çürümüş ve taraflı adaletinin kurumu Uluslararası Adalet Divanı'nda, Siyonist zihniyet hakkında bir dava açtı. Mahkemenin kendisini ve katilin, cinayetinin hakimi olarak görülüp görülemeyeceği konusunu kenara bırakarak, bizi ilgilendirene, yani Türkiye'nin bu mahkemede taraf olma kararına gelelim. Türkiye, Gazze'de yapılanın soykırım olduğuna dair, elindeki bilgileri ve belgeleri mahkemeye aktaracağını söyledi. Yani basit bir akıl yürütmeyle, Türkiye, Gazze'de olan soykırımdır, yani suçtur diyor. Bunu yapanlarda suçlu oluyor. Öyleyse, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Mahkemeye, “Bu bir soykırım, elimde belgeleri var” diyorsun ama diğer yandan, devletinin sınırları içinde yaşayan, çifte vatandaş olarak bulunan vatandaşlarından bazıları gidip o soykırımın içinde bilfiil bulunuyorlar ve sen hiçbir şey yapmıyorsun.
Kanuni eksiklik mi var? İşte teklif verildi. Böylece bazılarının şimdiden bir maskesi daha düştü ama bazılarınınsa artık samimiyetini daha iyi test edebilir konumdayız sanırım.