Kur’an'da Doğu-Batı ayrımı yoktur. İlkeler; yönlere, coğrafyalara, milletlere göre belirlenmez. Örnek, Rum Suresi. Roma’nın, Sasaniler yani bugünkü İran’la giriştiği savaşta; ehli kitap olup inanç olarak Müslümanlara daha yakın olduğu için Roma, Müslümanlar tarafından desteklenmiştir.

Batı diyeceğim çünkü kavramsal ayrımın kurucusu da suçlusu da Batı’dır. Coğrafyaya, tarihe, teknolojiye, felsefeye… sadece Batılıyı insan sayma karakterini onlar yerleştirdi. Ancak Batılı biri, bir coğrafyaya gittiğinde, insanlık tarafından keşfedilmiş saydılar. Önceden orada Aztek, İnka… medeniyetlerinin, siyah ve kızılderili insansıların(!) yaşıyor olmasının onlar için hiçbir önemi yoktu. Batılı insan görünce var olacak, çünkü onlara göre insan Batılıdır. Bilimi, felsefeyi… bu anlayışla şekillendiren konumsal faşizmin dünyanın hâkimi olması ve bu faşizmi, kültüre dönüştürmeyi başarıp kitaplarımıza işlemiş olması acıtıyor.

Fikrin tarihsel sürecinin bütün örneklerini anlatmak yazıyı aşıyor ama bizler, acilen, sinsi yılan gibi beynimizin kılcal damarlarına girmiş olan; “Batı üzerinden okuma ahlakından” vazgeçmeliyiz çünkü yapıyoruz maalesef.

Müslüman dünya; içinde bulunduğu siyasi yenilginin, zihinsel yenilgiye de dönüşümünü tamamlamak üzere. Batıdaki protestoları, Batılı mahkemeleri tam da onların istediği gibi merkeze koyduk. “İslam Batı'dan doğuyor!”, “İslam dünyası Batı gibi olamadı!”, “50’nin üstünde İslam ülkesi bir Güney Afrika etmedi!”, “Vicdanlı olmak için Müslüman olmaya gerek yokmuş!” sloganları eşliğinde algılar iyice yönetilmeye başlandı. Yarın, meseleyi Batı Faşizmi, Yahudi Siyonizm’i fikirlerinin tezahürü vahşet üzerinden okumak yerine, vahşetin müsebbibi kişilermiş gibi gösterip, Netanyahu ve içişleri ile savunma bakanına mahkemeden bir de ceza verdiler mi, üstüne Filistin'in seküler ve Batı zihinli kesimini muhatap alıp göstermelik bir barış anlaşması yaptılar mı değmeyin keyiflerine. Katil, oldu mu hepimize kahraman(!).

Yapılacak itirazlarınız, sorulacak sorularınız olduğunu biliyorum. Mesele “batılı devletlerin politikalarından ziyade, batının vicdanlı halkı”, “Müslüman tepkisi etkisiz, Batılı tepkilerle Batı üzerinde kamuoyu baskısı oluşsun istiyoruz”, “Gerçek bu, Batılılar daha vicdanlı, Müslümanlar sessiz, kendilerinden utanmalılar”... diyebilirsiniz. Ama meselenin özü burası zaten. Müslüman dünyayı, kendinden utanacak kadar korkak yapan zalim yönetimler, zihnini, vahşiliğinin meşruiyetini ve gücünü yine Batıdan alıyor ve o Batı, kendini kimimiz için Mehdi yapmayı yine başarmak üzere.

Damarlara sinmiş hayranlığımız, iyi bir kurgu ve yönetimle beynimize sindirilmiş algılar, Müslümanlarda da Batılı insanı daha değerli insan görme bakışı oluşturdu. Yoksa Batılı bir mahkemeye yapılmış başvuruyu, bir Müslüman neden önemli bulur ki? Neden, Katili, kendi cinayetlerinin hâkimi olarak kabul eder ki? Gösteriler ve göstericiler elbette değerlidir ama hak ettiği kadar. Gazze soykırımına tepkiyi, Gazze'nin katillerinin akrabalarına mahsus kılma, bunun üzerinden Müslümanları ve İslam'ı hedef tahtasına bırakma algısal oyunu, fark edilmediği anda, özellikle gelecek nesillerde tamiri zor yaralara sebep olacaktır.

İslam dünyasının tümü olamıyorsa, birey olarak Müslümanın; kendi özüne, İslami onura dönüş yapması gerekiyor. Batı da kim oluyormuş, kurtuluş sadece İslam'da.

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”  (Bakara:177)