Finans kurumlarıyla ilgili endişe sahibi bir okurumuz sorusunu şu şekilde bizlere gönderdi;
Katılım bankaları, katılım hesabı için sözleşmelerini "Katılma Hesapları; hesap sahibi ile bankamız arasındaki kâr-zarar ortaklığı çerçevesinde getirinin paylaşıldığı hesap türüdür. Katılma Hesapları'nda toplanan fonlar, faizsiz bankacılık ilkeleri doğrultusunda ticari, sanayi ve hizmet sektörlerinin finansmanında kullanılır" şeklinde beyan etmektedirler. İslami hassasiyeti bulunan bir şahıs, katılım bankalarının bu sözlerine direkt itibar mı etmeli, yoksa bir o kadar kendisi de araştırmalı mıdır? Eğer araştırma yapmadan, sadece bunların açıklamalarına binaen hesap açarsa, vebal altına girer mi?
Banka kelimesinin tarifiyle ilgili herhangi bir sözlükte veya arama motorunda kısa bir araştırma içerisine girildiğinde, “faiz karşılığında para alıp veren kurum” şeklindeki tarifle karşılaşırız. Pratikte de açık bir şekilde kendilerini bu şekilde gösteren bankaların, ilk olarak islami olanı 1970`li yıllarda “Dubai İslam Bankası” adıyla faaliyet göstermeye başladı. Daha sonra akademik alanda fıkhi hizmetler veren islami kurumların da teşvikiyle bu tür bankalar çok kısa sürede günümüzdeki haliyle katılım, finans ve islami bankalar şeklinde yerini aldı ki yaşadığımız ülkede de bu şekilde olan bankalar mevcuttur.
Katılım Bankaları, temel prensiplerini “kâr payı ortaklığı ve faizden uzak, helal ticaret” şeklinde açıklamaktadırlar. Hassasiyetlerinin daha iyi anlaşılması için fıkhi danışmanlarının bulunduğunu ve yaptıkları muameleleri İslam ümmeti içerisinde itibar sahibi âlimlerin görüşleri üzerine bina ettiklerini belirtirler.
Zahiren bakıldığında dedikleri gibi şer`i usuller çerçevesinde muamelede bulunan katılım banlarıyla ilgili müslüman bir fert; eğer imkânı varsa, bu bankalarla ilgili daha fazla araştırma içerisine girmesi ve şeffaf olmalarıyla ilgili söz konusu bankalardan bilgi istemesi; mutmain olması ve Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)`ın, şüpheli şeylerden kaçınmakla ilgili hadisini yerine getirme açısından önemlidir. Bu bankalar dedikleri gibi olsalar dahi bu şekilde bir araştırma içerisine giren müslüman kimse, muhakkak bu hassasiyetinden dolayı ecir sahibi olacaktır.
Araştırma yapmadan direkt söyledikleri beyanlara binaen bu bankalarla çalışma meselesine gelince; Türkiye`deki katılım bankalarının yetkilileri -bildiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla- müslüman, namaz kılan, oruç tutan ve zekât veren şahsiyetlerden oluşmaktadır ki bu özellikler bir Müslümanla ilgili zahiren hüküm verebilecek gerekçelerdir. Aynı şekilde diğer bankalara nispeten haremlik selamlık hususuna da dikkat ettikleri görülen finans kurumlarının, çalışma şekilleriyle ilgili beyanlarına direkt itibar etmek evla olanın hilafına olsa da şer`en kişiyi sorumlu kılmaz. Zira zahiren islamın temel prensiplerini yerine getiren şahıs veya kurumlarla ilgili zann-i galip varsa, kişinin bu zanna binaen hüküm vermesinde bir sakınca yoktur. Olur da dediklerinin aksine bir girişimde bulunurlarsa, bunun vebali tamamıyla kendilerine ait olur.
Bazı vesilelerle finans bankalarının yetkilileri, bölge ve il temsilcileriyle görüşme imkânım oldu. Çalışmalarıyla ilgili kendilerini dinlediğim bu kimseler; usul ve yöntemleriyle ilgili kendilerine sorduğum sorulara şeffaf bir şekilde cevap vererek islamı referans aldıklarını ve müşterileri tarafından destek gördükleri takdirde Müslümanları rahatlatacak finans türlerinin bulunduklarını belirttiler.
Bankacılık işlemlerinin, hayatımızın olmazsa olmazlarından olduğu bu çağda; elektrik ve su faturalarını ödemekle dahi olsa katılım bankaları desteklenmeli, faizli bankalar alternatif olarak görülmemelidir.