Ticari alanda gerçekleştirilen ortaklıkların en hassas konusu, elde edilen kârın adaletli bir şekilde dağıtılmasıdır. Bununla ilgili fıkhi kaynaklarımızda geçen hüküm; her ortağın, yatırdığı sermayeye göre kâr elde etmesidir. Ancak bazı tüccarların bu şekildeki bir dağıtıma yeterince riayet etmediği görülmektedir. Şöyle ki her ortağın sermayesi belli oranda olmasına rağmen, şirketteki fazla mesaisinden dolayı ayrıca sabit maaş almaktadır. Hâlbuki yatırdığı sermayeden fazla para almaması gerekiyordu. Çünkü bu kimse, diğer ortaklarıyla birlikte yatırdığı para nispetince bu şirkete sahiplik etmektedir. Öyleyse aldığı kâr da bu orana göre belirlenmelidir.
Mesela bir şirkete elli bin lirayla katılan dört ortaktan her biri aylık olarak yüzde 25 oranında kâr elde eder. İçlerinden birinin “ben fazla çalıştım” veya “şirketin şu işinden ben anlıyorum, benim daha fazla tecrübem ve emeğim var” diyerek her ay düzenli miktarda maaş alması haksız kazanç olduğu için caiz değildir. Çünkü ortaklık kâr ve zarar üzerine bina edilen bir akittir, içlerinden birinin düzenli bir maaş alması üzerine değil… Nasıl ki şirkette meydana gelen zararın, içlerinden birine fazla bir şekilde yüklenmesi caiz değilse, aynı şekilde içlerinden birine sermayesinden fazla kâr vermek de caiz olmaz. (El Mu`temed, Muhammed Ez Zuhaylî c.3 s.316)
Bu böyle bilindikten sonra aksi bir anlaşma söz konusu olursa, yapılan ortaklık akdi geçersiz olur. Geçersiz şarta rağmen ortaklar çalışmalarına devam etmişse, her bir ortak kendi sermayesine göre kârını ve yaptığı fazla çalışmalardan dolayı da diğer arkadaşlarından “iş ücreti” alır.
Peki, söz konusu bu sorunun çözümü nedir; yani ortaklardan her biri aynı miktarda sermaye yatırdığı halde içlerinden biri daha fazla iş mesaisi yapıyorsa veya daha tecrübeliyse, bu kimsenin yaptığı hizmete göre fazla kâr elde etme hakkı yok mudur? Bu durumda hepsinin eşit kâr elde etmesi ayrı bir adaletsizlik konusu değil midir?
Konuyla ilgili Şafii ve Maliki mezhebinin görüşü; ortaklardan birinin fazla çalışması veya fazla deneyimli olması nedeniyle, verdiği sermayeden fazla kâr elde etmesinin mutlak şekilde caiz olmadığı yönündedir. Zira ortaklardan birinin diğerinden fazla yaptığı iş, bağış sayılır. (El Muğnî, İbn Kudâme c.5 s.24) Yani bu iki mezhep söz konusu fazlalığın hiçbir şekilde caiz olmadığını belirtir.
Hanefi, Hanbeli ve Zeydilere göre fazla kâr elde etmek caizdir. Ancak şu şekilde;
Ortaklardan biri fazla çalıştığı için veya iş konusundaki deneyim ve tecrübesinin verdiği avantaj nedeniyle yüzdelik olarak kâr oranını yüksek tutabilir, aylık maaş alarak değil... Mesela şirketi eşit miktardaki paralarla açan dört kişiden biri daha fazla çalıştığı için yüzde 25 değil de, yüzde 30 şeklinde kâr talep edebilir. Bu durumda geriye kalan yüzde 70`lik oran diğer ortaklar arasında eşit bir şekilde dağıtılır. Çünkü bu görüşe gidenler, sermayeden fazla kâr almayı; ya sermayenin fazlalığına ya fazla çalışmaya ya da sorumluluğu gerektiren bir hasar nedeniyle diğer ortağı tazmin etmeye göre belirlerler. (Mevsûatü'l Fıkhı'l İslami ve'l Kadâyâ'l Muâsıra, Vehbe Zuhâyli c.4 s.609)
Fazla kârı caiz görenler şu hususta Şafii ve Maliklerle aynı görüşte olup, ittifak halindedir;
Fazla kâr alanlar bu fazlalığı yüzdelik olarak belirlerler, her ay düzenli maaş alarak değil… Yani ortaklardan birinin “ben şirketin şoförlüğünü yapacağım, bundan dolayı yüzdelik kârımla birlikte her ay bana iki bin lira sabit para vereceksiniz” şeklindeki şartı, akdi geçersiz kılar. Çünkü bu haksız kazançtır. Zira şirketin zarar ettiği aylarda bu kimsenin sabit olan maaşını alması, diğerlerine haksızlıktır. (El Fıkhu'l Menheci, Mustafa Dib El Buğa, Mustafa El Hin, Ali Eş Şerbecî c.3 s.226)
Dolayısıyla bu hükümlere binaen; ortak kardeşlerimiz, ortaklığın en önemli kısmı olan kâr dağıtımını tekrardan gözden geçirmeli, bu hususta şeriatın belirlediği çizgilerden şaşmamalıdır.