Kur`an`ı Kerim ve birçok hadisi şerifte geçtiği üzere maddi imkânı olan her erkek ve kadına ömürde bir defa hac etmek farzdır. Aynı hüküm mezhep imamlarının sahih olan görüşlerine göre umre için de geçerlidir. Birden fazla olacak şekilde hac ve umre yapmak yerine göre nafile sadakalardan daha faziletli olurken, bazen de ecir bakımından sadaka daha öncelikli olabiliyor.
Maddi olarak Müslümanların bollukta olduğu ve İslam`ın öncelikli gördüğü ilim, teknoloji, enformasyon, siyaset, eğitim, ulaşım, iletişim, tedavi ve zaruri görülen diğer hacetler eksiksiz bir şekilde yerine getirildiği durumlarda tabiki ikinci hac ve umre başta sadaka olmak üzere birçok nafile ibadetten daha faziletlidir. Peki, “Müslümanların bollukta olması” başta olmak üzere küfrün her türlü imkânıyla bizimle mücadele ettiği bu zamanda Müslümanlar, ülkelerin veya bu ülkelerde bulunan İslami camiaların hangisi yukarıda geçen imkânlardan birine veya daha fazlasına sahiptir! Biri kalkıp, bahsettiğin bu imkânları yerine getirme şahısların değil, devletin sorumluluğudur diyebilir… Bu zikrettiklerim göreceli şeylerdir; devlet için de, şahıslar veya bu şahıslardan müteşekkil camialar için de geçerli olabilecek imkânlardır. Bununla birlikte Müslümanları devlet olma sürecine götüren araçlar da; tüm bunların bizzat kendileridir. Biri kalkıp hâlâ ben bundan sorumlu değilim diyebilir mi?
İslam ümmeti olarak musibetlerin en büyüğüne denk gelmiş bir dönemde yaşıyoruz. Zira tarih boyunca Müslümanların hüküm sürdüğü bolluk zamanında herkes bolluk içerisindeyken, darlık zamanında yine insanların büyük çoğunluğu ya darlık içerisinde olmuş ya da geriye kalanlar, aynı darlığa ortak bir yaşam tarzı sunmuştu. Şimdiyse eziyet ve sefalet içerisinde yaşayan Müslümanlar bir tarafta, her türlü bolluğu yaşayanlar ayrı bir tarafta… Ama her ikisi de Müslüman!
Günümüzde Müslümanların maddi imkânsızlıklar nedeniyle yapmaya güç yetiremedikleri veya başlayıp da geliştiremedikleri, ileriye götüremedikleri öyle zaruri ihtiyaçları vardır ki; bazen bunların aciliyeti; bırakalım nafile haccı, farz olan haccı dahi düşünmekten insanı engelliyor.
Aynı durum ferdi ve kişisel bazı öncelikli zaruretler için de geçerlidir. Mesela buradan soruyorum; evladı, evlilik çağına gelmiş olan bir babanın senede bir hac ve umre yapması mı daha faziletlidir yoksa -Allah muhafaza- bugün yarın harama düşmesinden endişe edilen evladını biran önce evlendirmesi mi? Hatta içerisinde bulunduğumuz bu zamanın şerrini iyi bir şekilde tahlil ettiğimizde çocuklarımızın dünya ve ahiret saadeti için farz olan hac ibadeti dahi belki ertelenebilir.
Her Müslüman, yaşadığı yerin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre nafile ibadetlerden neyin evvel neyin ahir olduğunu çok iyi bir şekilde bilmektedir. Dolayısıyla kişi maddiyata taalluk eden ibadetlerini buna göre belirlemeli “öncelikli fıkhın” ne olduğu hususuyla ilgili Müslüman kardeşleriyle daima irtibat halinde bulunmalıdır.
Zekât ve fıtır sadakasının dışında yapılan infaklar farz değil, menduptur. Kişi vermediği takdirde günahkâr olmaz. Ancak bazı durumlar vardır ki nafile olan sadakayı farz-ı kifayet yapabiliyor. Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmaktadır: Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir. (Taberânî, Hâkim) Müslüman kardeşi açlık ve yoklukla imtihan edildiği halde kendisi tokluk ve bollukla imtihan edilen kimseye infak mendup değil, belki farz-ı kifayedir. Bolluk içerisinde yaşayan bütün Müslümanlar bununla dertlenmediği sürece, belki tamamı sorumlu olur.