Hükmü ve Sebepsiz Yere Kesmemenin Uygunsuzluğu
Allah`a hamdolsun hicri 1438 yılının Kurban Bayramına girmek üzereyiz. Şu içerisinde bulunduğumuz günlerde hacı adayları hiçbir mekân ve zamanda bulamadıkları fırsatları değerlendirerek kulluk görevlerini îfâ etmektedirler. Kendilerine bu nimetin bahşedilmediği müslümanlar ise mübarek kurban bayramını gözetleyerek, onda bulunan bereketi gözlemektedirler. Bu vesileyle önümüzdeki birkaç yazımı kurbanın hükümlerine ayırmak istiyorum.
Üzülerek belirtmekteyiz ki; Kürdistan coğrafyasında yaşayan Şafiler olarak senede bir defa muhatap olduğumuz kurban kesimiyle ilgili kulluk vazifemizi hakkıyla yerine getirmiş sayılmayız. Belki bunun fakirlik gibi bir takım sosyolojik nedenleri vardır. Ancak toplum içerisinde yaygın olan “Şafilerin kurban kesmesi zorunlu değildir” anlayışı, bir başka yanlış yaklaşım olan “Şafiler sünnet kılmaz” düşüncesinden ayrı değildir. Maalesef bu yaklaşımdan dolayı, uzun bir ömür geçirmesine rağmen hiç kurban kesmeden vefat eden kişilere şahitlik etmekteyiz. Kesmemesinin sebebi de belki fakirlik değil, fıkhi hükmünü yanlış anlamasından dolayıdır. Doğrudur, sünnetin hükmü farz gibi değildir. Ancak bazı görüşlere göre kurbanın vacip olması ve bu sünnetin ecir bakımından diğer sünnetler gibi olmaması, kurban kesimiyle ilgili kendimize çeki düzen vermemizi gerektirmektedir.
Mezhep imamları içerisinde sadece Ebu Hanife kurbanın vacip olduğu ve seferde olan kişiler hariç her sene kesilmesi gerektiği görüşündedir. Ayrıca aynı ekolden sayılan ancak mezhepleri günümüze kadar ulaşmayan Süfyân Es Sevrî, Evzâî ve Leys Bin Sa`d`ın da bu görüşe gittiği söylenir. (İslamî Abdulkerim Zeydan, El-Cami' fi'l-Fıkhi'l-İslamî c.2 s.446)
Geriye kalan mezhep imamları ile müstakil fakîhler ise kurbanın müekket sünnet olduğunu söylerler. Ebu Hanife`nin iki öğrenci İmam Muhammed ve Ebu Yusuf da bu görüşe gidenler arasındadır.
Kurban`ın vacip olduğunu söyleyenlerin delilleri Kevser Suresi`nde geçen “Rabbin için namaz kıl, kurban kes!” ayeti ile İmam Müslim`in rivayet ettiği “Maddi imkânı olduğu halde kurban kesmeyenler mescitlerimize yaklaşmasın!” hadisidir. (a.g.e c.2 s.447) Aynı şekilde peygamber efendimiz (aleyhissalatu vesselam)`ın, hayatı boyunca kurban kesmeyi seferde dahi hiç terk etmemesi, vacip olduğu görüşüne gidenlerin bir başka delilidir. Senedinde Haccâc Bin Ertat bulunduğu için sıhhati konusunda farklı görüşler bildirilse de İbn Ömer`in rivayet ettiği bir hadiste kendisi şöyle demiştir: Allah Resulü Medine`de on yıl ikamet etti. Her yıl kurban kesiyordu. (Müsned, Tirmizî) Yine Sevbân (radiyallahu anh)`ın rivayet ettiği bir başka hadiste Peygamber (aleyhissalatu vesselam) seferdeyken dahi kurban keserdi. (Müslim) İmam Nevevî bu hadisin şerhinde, kurbanın seferde dahi meşru olduğunu bildirir. Ebu Hanife ve İbrahim En Nehaî ise kurbanın vacip olduğunu söyledikleri halde Hz Ali efendimizden getirdikleri “Seferde ve Minâ`da kurban yoktur” sözü nedeniyle bu durumlar olan kimselere kurbanın vacip olmadığını söylerler. (Şerh-u Müslim c.13 s.134)
Kurbanın vacip olmadığını söyleyen imam ise Kevser suresinde geçen ayettin, kurbanın vacip olduğuna işaret etmediğini söylerler. Zira “Rabbin için kurban kes!” ayetiyle kast edilen mana; “kurbanın putlar için değil de, Allah için olması gerektiğidir.”
Yine İmam Müslim`in rivayet ettiği “Sizden birisi Zilhicce ayının onu girdiğinde kurban kesmeyi isterse, hayvanın saçından ve tırnağından bir şey almasın!” hadisin, kurbanın vacip olmadığına işaret ettiğine açık bir delildir. Zira Kurban vacip olsaydı peygamber efendimiz “Sizden birisi Zilhicce ayının onu girdiğinde kurban kesmeyi isterse” diyerek kurban kesmeyi kişinin iradesine bırakmazdı. (İbn Rüşd, Bidâtü`l Müctehid s.419)
Kurban Kesimiyle Muhatap Olanlar
Kurban`ın kesimiyle mükellef olan kimsede bulunması gereken şartlar; islam, hürriyet, buluğ çağına ulaşma, akıl, mükimlik (seferi olmama) ve maddi imkânın olmasıdır. Bu altı şartın kendisinde bulunduğu kimseye kurban kesmenin sünnet veya vacip olması hususunda mezhep imamlarının ittifakı vardır. İhtilaf ise mukim olma ve buluğ çağına erme şartlarıyla ilgilidir. Hanefilere göre seferde olan kimseye kurban vacip değildir. Malikilere göre ise hac`da (Minâ) bulunanlara sünnet değildir. Diğer imamlar hüküm konusunda seferilik ile mukimliği birbirinden ayırmazlar. Bunula ilgili hadisler açıktır.
Buluğ çağına ermeyenlere kurbanın vacip veya sünnet olduğu görüşü de yine Ebu Hanife, İmam Yusuf ve İmam Malik`e aittir. İmam Muhammed ve İmam Züfer ise velinin kendi paralarıyla çocuklarının yerine kurban kesmelerinin meşru olduğunu söylerler. Şafi ve Hanbeliler ise çocuğun kurban kesmesini sünnet olarak görmezler.(Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi c.2 s.604)
Sadece bir nafakayla geçinen aile efradı ne kadar çok olursa olsun içlerinden birinin kurban kesmesi diğerlerinin üzerinden bu hükmü kaldırır. Yani kurban kesmek bu tür aileler için sünneti kifaye olur. Sevap ise kesene aittir. Kocası kurban kesen kadının ayrıca kurban kesmesi şart değildir. Fakat maddi imkânı varsa ayrıca kendisi de kesebilir. Zira kestiği kurbanın sevabını elde edecektir. (El-Cami' fi'l-Fıkhi'l-İslamî c.2 s.450)
Kurban kestiği sırada maddi olarak sıkıntıya girmeyecek kimsenin bu sünneti yerine getirmesi en faziletli olanıdır. Her ne kadar bazı alimler bununla ilgili nisap miktarınca mal varlığını şart koşsa da bununla ilgili “güç yetirme” ölçüsünün, verildiği taktirde külfet altına girmeme olması daha isabetli bir görüştür. Zira güç yetirmeyi zekâtın nisabıyla sınırlandırdığımız takdirde kurban kesmeyenlerin bu ölçüyü bahane etme durumları olabilir.