Mescitler, medreseler ve islami hizmetlerde bulunan sivil kurumlar yaşadığımız ülkede tamamen Müslümanların verdiği üç beş kuruşla ayakta geçinmektedir. Özellikle zekât ayı ramazan geldiğinde söz konusu bu kurumların yetkilileri, Allah`ın farz kıldığı sadakaya talip olmak için yoğun bir çalışma içerisine girerler. Allah`u Teâla`nın Kuran`ı Kerim`de zikrettiği sekiz sınıftan “Fi Sebilillah/Allah yolunda olanlar” kısmına girdiklerini söyleyen bu kurumlar, zekâta müstahak olduklarını iddia ederler. Konuyla ilgili mezhep imamları ve muasır âlimlerin görüşünü şu şekilde özetlemek mümkündür;

Tevbe suresi 60. ayette geçen sekiz sınıftan “Fi Sebilillah” kavramı, arada cüz`i farklar olsa da dört büyük mezhep imamı bununla Allah yolunda cihad edenlerin kastedildiği görüşüne gitmektedir. Dolayısıyla Şafi, Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezhebine göre zekât; mescit inşasına, medreselere, köprü yapımına, okullara, sivil toplum kuruluşlarına ve diğer hayır kurumlarına verilmez. Bunun sebebi Hanefi mezhebine göre Temlik`in yani verilen miktarın belirli bir şahsın mülkiyetine geçmemesiyken, diğer mezheplere göre ise söz konusu bu hayır kurumlarının Kur`an`ı Kerim`de geçen sekiz sınıftan biri olmamalarıdır. Bununla birlikte Hanefi mezhebinin önemli fakihlerinden İmam Kâsânî, toplumun yararına olan faydalı hizmetler için verilen miktarı ilk önce belli birine temlik etmek şartıyla zekâtın bu tür hayırlar için verilebileceği görüşündedir.

Aynı şekilde tabiinin büyüklerinden sayılan Hasan El Basri hazretleri de zekât malının hayır işlerinde kullanılmasını caiz görenler arasındadır. (Hasan El Basrî, Fıkhi Görüşleri s.488) Bununla birlikte İmam Fahrurrazi, Mefâtîhul Gayb adlı tefsir kitabında Şafi mezhebine bağlı İmam Kaffâl`ın bazı fakihlerden aktardığı hayır işlerine zekâtın verilebileceği görüşünü bildirmiştir.

Sekiz sınıftan “Allah yolunda olanlar” zümresinin asr-ı saadette sadece cihad için kastedildiği konusunda neredeyse bütün islam âlimlerinin ittifakı vardır. Hatta bazı âlimler daha ileriye giderek zekât malıyla silah ve binek dahi alınamayacağını savunmuştur. Muasır âlimlerden Şeyh Yusuf El Karadâvî Fıkhuz Zekât adlı kitabında bu hususu derinlemesine işleyerek ayette geçen cihad mefhumunun sadece kılıçla yapılanla sınırlı kalmayacağını belirterek Allah yolunda yapılan her türlü hizmetin birer cihad mesafesinde olduğunu söyler. Dolayısıyla da hayır kurumlarına zekât verilebilir. (s.552) Karadâvî gibi muasırlara itibar eden Filistinli âlim Husameddin Bin Affane de aynı görüştedir. (Hüsameddin Bin Affane, Yes'eluneke c.1 s.305-307)

İnşallah kısmet olursa bir sonraki yazımda beş maddede İslami kurumlara zekât verilmesi meselesini ele almaya devam edeceğim.