Her ramazan ayı geldiğinde islam ümmeti ya hilalle ya da imsak vaktiyle ilgili uzun uzadıya ihtilaflar içerisine girer. İslam ümmeti diyorum, zira söz konusu bu ihtilaf ulemayı aşıp caddelere, sokaklara, yazılı ve görsel ortamlara, kısaca halka kadar inmektedir. Hatta bu ihtilaflar özellikle Türkiye gibi ülkelerde bazen ramazanın bereketini dahi kaçırabiliyor. Niye kaçırmasın ki; ramazanın son gününe geldiğimizde kimi ülkeler bayram ederken kimileri hâlâ oruç tutmaya devam etmektedir. Veya hemen hemen bütün islam ümmeti imsak vaktiyle ilgili görüşünü net bir şekilde ortaya koymuşken, bazılarının kalkıp kafaları karıştıran tarzda açıklamalarda bulunması; arada kırk dakika, bir saat fark olan imsakiyeleri piyasaya sürmesi kimi kardeşlerin kıldığı namaza, tuttuğu oruca şüpheyle yaklaşmasına vesile olmaktadır.
Geçtiğimiz yıl, aralarında Diyanet`in de yer aldığı ve birçok islam ülkesinin katılım sağladığı Uluslararası Hicri Takvim Birliği Kongresi`nde, tek takvim uygulamasına geçileceğine dair bir haberle karşılaştık. Söz konusu uluslararası toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez şu şekilde bir beyanda bulunmuştu: Umuyorum ki bu toplantı 60 yıllık İslam âlemindeki ihtilafı ortadan kaldırır ve özellikle bütün dünyada yaşayan Müslümanların ibadetlerini, sevinçlerini vahdet, birlik ve beraberlik içerisinde yapmalarına vesile olur. Aynı camide namaz kılan Müslümanların bayram gününü birbirinden ayırmasına bu toplantı son verecektir.
Şahsım ve başkanı olduğum İttihadul-Ulema adına büyük sevinçle karşıladığımız bu girişimin, daha ilk Ramazan bayramında ortaya çıkan ihtilafa çözüm üretmeyişi sevincimizi kursağımızda bıraktı. Netice olarak anladık ki bu mesele sadece ulemayla çözülebilecek bir mesele değil, bilakis rüesanın da bilfiil bu işin içerisinde olması gerekiyormuş. Zira bizleri yönetenlerin kendi aralarındaki sorun ve sıkıntıları, ayrılıkları ve ihtilafları sadece siyasi anlamda değil, birçok açıdan ümmete zarar veriyor.
İslam ümmetinin içler acısı durumu, bizleri öyle bir hale getirdi ki maalesef siyasi ayrılıklarımız, ibadetlerimizde dahi bizleri farklılaşmaya ve bayram gibi en önemli sevinç günlerimizi ayrı vakitlerde eda etmemize sebebiyet verdi. Hâlbuki sevgili Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) "Orucunuz; birlikte oruç tuttuğunuz günde, bayramınız; birlikte bayram yaptığınız günde ve kurbanınız; birlikte kurban kestiğiniz gündedir." (Tirmizî) diye buyurarak 60 yıldır devam eden takvim ihtilafına 1400 yıl önce noktayı koymuş, çözümü Müslümanların birlikteliğine bağlamıştı.
“Takvim Ayrılığı” öyle sıradan, basite alabileceğimiz, sadece ibadetlerimizle sınırlı kalan bir mesele değildir. Bilakis ümmetin içler acısı durumunu yansıtan, her oturduğumuz mecliste eleştirdiğimiz batı taklitçiliğinin ümmet içerisinde tezahür eden en büyük alametlerindendir.
Bu bakımdan Müslümanlar, bu sorunu sadece âlimlere yıkarak işin ucundan kurtulamaz. Bilakis ulemadan önce rüesa bu meseleye çözüm bulmalı, vahdetin en büyük göstergesi olan Takvim Birliği`ni ilk önce onlar sağlamalıdır.