Allah (cc) Kuran`ı Kerim`de “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temiz olanlarını infak ediniz.” (Bakara 267) diye buyurmaktadır. Yine Semire Bin Cundub (radiyallahu anh) derki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) satış için hazırladığımız malların zekâtını vermemizi emretti. (Ebu Dâvud) Bu iki delille sabit olduğu üzere altın, gümüş ve diğer banknotlar gibi ticaret mallarının zekâtı da vaciptir. Zira kendilerinden kazanç elde edilmektedir. Konuya ışık tutması açısından önemli gördüğüm beş hususu maddeler halinde zikretmek istiyorum;
1- Değeri ne kadar yüksek olursa olsun kişinin oturduğu eve, satış yaptığı ticarethaneye ve bineğine zekât düşmez. Zira bunlar insanların temel ihtiyacı sayılan mallardır. Aynı şekilde bir iş yerini oluşturan demirbaş malzemelere de zekât düşmez. (Fıkhuz-Zekât, Şeyh Yusuf El Karadâvî s. 292)
2- Mezhep imamları arasında ittifakla; malın nisaba ulaşması, üzerinden bir yıl geçmesi ve niyet edilmesi şartlarıyla ticaret mallarına zekât vaciptir. İmam Malik nisap miktarına ulaşmış malları idârî ve ihtikârî diye ikiye ayırmaktadır. idârî olan; satıcının belli bir zamanı beklemeksizin mallarını satmasıdır. ihtikârî ise; karaborsacılık yaparak malı gizleyip değerinin artacağı zamanı bekledikten sonra satmasıdır. Bu durum bazen birkaç yıl da sürebilir. Cumhur, ticaret mallarını ihtikârî ve idârî diye ayırmaksızın ticarete başlanıldığı andan itibaren her yıl zekâtının vacip olduğu görüşündedir. İmam Malik ise buna benzer diğer meselelerde de olduğu gibi kendisinde nemâ yani artmanın bulunmadığı her türlü mala sadece bir yıl, idârî de ise her yıl zekâtın vacip olduğunu bildirir.
3- Hanefi ve Maliki mezhebine göre ticaret mallarına zekâtın vacip olabilmesi için senenin başında ve sonunda nisap şarttır. Şafi mezhebi ise nisap için sadece sene sonunu şart koşar. Bu bakımdan Şafilere göre bir kimse çok cüz`î bir parayla dahi ticarete başlar da sene sonunda hesaplanan mallar nisabın üstüne çıkarsa zekât vacip olur. Ancak diğer iki mezhebe göre; nisabın altında olan parayla veya değer sahibi bir başka malla ticarete başlanılırsa nisabın üstüne çıkmayana kadar zekâtın havl müddeti başlamaz. Eğer başlarsa sene sonunda nisabın üstünde olmak şartıyla sene ortasındaki azalmalar zekâtı eda etmeye mani değildir. Bir kimse nisap miktarına ulaşmış zekât mallarından birini senenin belli bir müddetinde ticaret mallarına çevirirse, ticaretin zekat müddeti birinci aydan değil de mala çevrildiği andan itibaren başlar. Şöyle ki; kırk koyunu veya otuz ineği bulunan bir kimse altıncı ayda davarlarını ticaret malına çevirirse, altı ay sonra ticaret mallarının zekât vakti gelmiş olur. (El Fıkhul İslamiyyu ve Edilletuhu, Şeyh Vehbe Zuhaylî c.2 s. 813)
4- Fukahânın büyük çoğunluğu, sene sonunda ticaret mallarının miktarı hesaplanırken zekâtın para cinsinden verilmesi gerektiğini bildirmiştir. Hanefiler ise diğer zekât mallarında kıymetin verilmesini caiz gördükleri gibi ticaret mallarında da illa para cinsinin verilmesini şart koşmazlar. Dolayısıyla Hanefilere göre kişi sattığı ürünü zekât olarak verebilir.
5- Kar payı ortaklığı (Mudârabe) akdinin zekâtı verildiğinde sermaye sahibi ile parayı çalıştıran kişi kendi paylarına düşen miktarın zekâtını verirler. Şöyle ki on bin lirasını, çalıştırması için bir başkasına veren kimse sene sonunda sermayeyle birlikte otuz bin liraya ulaşırsa ve kar payı anlaşması yarı yarıya yapılmışsa malın asıl sahibi yirmi bin liranın, çalıştıran ise on bin liranın zekâtını verir.