Devlet memurları, özel şirketlerde çalışan işçiler ve kendi mesleğinden maddi kazanç elde eden sanat sahiplerinin yüksek miktardaki gelirleri 85 gram değerindeki altına ulaşır da üzerinden bir yıl geçerse, fukahânın ittifakıyla zekât vacip olur. Fıkıh kitaplarında bunun aksini iddia eden herhangi bir görüş mevcut değildir. Belki farklılık, aylık olarak elde edilen yüksek gelirdeki maaşların veya kazançların bir sonraki aya kadar tüketilmesi ve bu gelirin bir yıla ulaşmaması durumunda zekatın vacip olup olmamasıyla ilgilidir. Öyle ki hasat vaktinde zirai ürünlerinin zekâtını eda eden çiftçilerden ya da yıllık olarak düzenli bir şekilde davarlarının zekâtını verenlerden çok daha fazla gelir elde eden bazı memurlar ve meslek sahiplerinin “mallarının üzerinden bir yıl geçmedi” gerekçesiyle zekâta tabi tutulmamaları muasır âlimler arasında tartışma vesilesi olmuştur.
Şeyh Yusuf El Karadâvî Fıkhuz-Zekât adlı kitabında bu meseleyi uzun uzadıya işlemiş ve neticesinde Muhammed Ebu Zehrâ, Abdulvahhâb Hallâf ve Abdurrahman Hasan Habenneke gibi son yüzyılın değerli âlimlerine de dayanarak düzenli olarak elde edilen gelirlere zekâtın düşeceği görüşüne varmıştır. El Karadâvî, zekâtla ilgili fıkıh kitaplarında geçen “havl” yani malın üzerinden bir yılın geçmesi gerektiği şartına işaret eden hadislerin zayıf olduğu söyleyerek, müstefâd yani sene içerisinde maaş, miras, hibe, sadaka vb. yollarla elde edilen malların direk zekâtının verilmesi gerektiğini bildirmektedir. Bunu da sahabelerden İbn Abbas`a, İbn Mes`ud`a, Muaviye`ye, Ömer Bin Abdülaziz`e, tabiinden bazı fakihlere, Cafer Es Sâdık`a, İmam Bâkır`a ve Dâvud Ez Zâhiri`ye (radiyallahu anhum) dayandırmaktadır. Mesela bunlardan Ömer Bin Abdülaziz, bir işçiye ücretini verdiğinde ya da mükâfat hak eden birine mal verdiğinde veyahut daha önceki sultanların haksızca aldıkları malları sahiplerine iade ettiğinde hemen akabinde bir sene beklemeksizin zekâtlarını alırdı. Aynı şekilde Dâvud Ez Zâhiri “bir kimse nisap miktarına ulaşmış bir malı elde ederse zekâtını derhal versin” demiştir. (sayfa 420-423)
Müstefâd mallarla ilgili mezhep imamlarının görüşüne baktığımızda Maliki ve Şafi mezhebinin havl`i şart koştuğu açıkça görülürken, İmam Ebu Hanife`nin şöyle bir detaya gittiği rastlanılmaktadır:
Sene içerisinde elde edilen mallar, nisap miktarında olup senesi başlayan aynı cinsteki malla bir olması durumunda, senesi başlayanla birlikte zekâtının verilmesi gerekir. Aksi durumda ise müstefâd malın zekâtı, üzerinden bir yıl geçtikten sonra verilir. (El Muhallâ, İbn Hazm c.6 s.84) İmam Ebu Hanife`nin bu görüşüne binaen bir kimse 85 gram ağırlığındaki bir mala malik olursa bir sonraki seneye kadar elde ettiği her türlü nakit paranın zekâtını altınla birlikte verir. İslam Fıkıh Akademisi de Ebu Hanife`nin bu görüşüne gitmiştir. (El Fıkhul İslamiyyu ve Edilletuhu, Şeyh Vehbe Zuhaylî c.9 s. 437)
Son asrın en değerli âlimlerinden sayılan Şeyh Muhammed El Gazâli de çiftçi ile yüksel gelir sahiplerini mukayese ederek maaşlara zekât düşeceği görüşüne giden âlimler arasındadır.
Şeyh Karadâvî`nin havl`le ilgili hadisleri zayıf görmesi bir yana gelmiş geçmiş âlimlerin zekâtla ilgili ‘bir seneyi şart koşmaları` ve daha önemlisi sahabe ve tabiinin bununla ilgili fiillerini görmezden gelemeyiz. Ayrıca büyük üstadın isim isim zikrettiği sahabe ve tabiinden ulemanın müstefâd malın zekâtının direk çıkarılmasıyla ilgili görüşlerine farklı teviller yapılmıştır. Bizzat Karadâvî`nin kendisi de konuyla ilgili kendi tevilini yapmış, karşıt görüşleri de her ismin altında zikretmiştir. Ancak tüm bunlarla birlikte yüksek gelir sahiplerine havl şartı nedeniyle zekâtın düşmemesi görüşüne gitmek ne vicdanen ne de şer`i olarak bizleri rahatlatan bir hüküm değildir. Bakımdan yukarıda adı geçen çağdaş âlimlerin görüşüne itibar edilmesi gerekir.
Öyleyse yüksek gelir sahibi tabipler, mühendisler, CEO`lar, dev holdinglerde çalışanlar, avukatlar ve bazı öğretim elamanları yıllık olarak elde ettikleri gelirlerini ve israfa kaçmamak şartıyla asli ihtiyaçlarını hesaplayıp geriye kalan paranın %2.5 oranını zekât olarak vermelidirler. Zekâtlarını sene sonunda tek seferde ya da her ay maaşlarını aldıklarında eda edebilirler.