İslam fıkhında lukata yani “sahibi bilinmeyen mal” konusuna özel bir başlık ayrılmıştır. Geniş kapsamlı telif edilen fıkhi eserler mütalaa edildiğinde bu meselenin toplum açısından ne kadar önemli olduğu ve İslam`ın konuyla ilgili verdiği çözümlerin ne kadar hassas olduğu görülecektir. Arap dilinde malı bulana mültekit, bulunma işine ise iltikat adı verilmiştir. Sahibi bilinmeyen mal, bulan kişinin elinde emanet hükmündedir. Kimi mezhep imamları bu şekilde bulunan malları korumanın vacip olduğu görüşünü belirtmiştir. Malı bulan kişinin bunu şahitler huzurunda kendi muhafazası altına alması Ebu Hanife`ye göre vacip; Maliki, Şafiî ve Hanbelilere göre müstehaptır.

Lukata mal, kıymetli ve kıymetsiz olarak iki kısma ayrılır. Kıymetsiz ve değersiz olan malları bulan kişi, üç gün ilan ettikten sonra sahibi bulunmazsa kendi zimmetine geçirebilir. Hz. Ali (radiyallahu anh) pazarda gördüğü bir dinarı Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam)`a getirir. Peygamber efendimiz de bunu üç gün ilan etmesi gerektiğini söyler. Söz konusu malın kıymet ölçüsüyle ilgili her ne kadar mezhep imamları belli bir miktar belirtse de zaman ve mekâna göre bunun hükmü değişebilir. Mesela fıkıh kitaplarında bunun miktarı, hırsızın elinin kesilme haddi olarak belirtilmektedir. Bu da çeyrek dinar yani bir küsur gram altına tekabül etmektedir. Günümüzde ise bir gram altın az bir miktar değildir. Aynı şekilde bulunan mal çabuk bozulacak bir yiyecekse bulan kişi ilan etmeksizin yiyebilir. Ya da satıp parasını yanında muhafaza edebilir. Hz. Enes (radiyallahu anhuma) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolda giderken bir hurma tanesine rastlamıştı. “Eğer sadaka olacağından korkmasaydım bunu yerdim!” diye buyurdu. (Buhârî)

Kıymetli olan buluntu mallara gelince; bununla ilgili Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmaktadır: (Bunduğun malın) “Kesesini ve bağını iyice öğren, sonra onu bir yıl ilan et. (Sahibini) bilemezsen, onu harca. O yanında bir emânet olsun. Günün birinde arayanı gelecek olursa, ona ödersin” (Buhârî)

Hadisi şerifte de geçtiği üzere yüklü miktarda bulunan mallar uygun yerlerde zamanın iletişim şartlarına göre bir yıl boyunca ilan edilmelidir. Bunun için de malın bulunduğu yerin tercih edilmesi daha uygundur. Aynı şekilde yazılı ve görsel medyadan da istifade edilebilir. İlan masrafları bulunan malla karşılanabilir. Efendimizin lukatayı ilan etmenin önemiyle ilgili “Kim lukatayı alırsa, onu ilan etmediği sürece yanlış yoldadır” (el-Muvatta, Müslim) hadisi bu durumun ne kadar önemli olduğuna işarettir. İlan edilmeden önce de sonra da malın sahibi bulunursa ve bulan kişi de bunu harcamışsa karşı tarafa tazmin etmelidir. Buluntu mal bulanın elinde emanet hükmünde olduğundan, kendisinden kaynaklanan bir kasıtla mal telef olmazsa tazmin olmaz. Fakat bir kastın bulunduğu tespit edilirse bulan kişinin bunu tazmin etmesi gerekir.

Harem-i Şerifte bulunan mal Şafii ve Hanbeli mezhebine göre hiçbir şekilde zimmete geçirilmez. Bilakis korumak ve ilan etmek için alınır. Maliki ve Hanefi mezhebine göre ise Harem ile diğer yerlerde bulunan lukata arasında bir fark yoktur. Fakat Efendimizin bununla ilgili “Onun dikeni koparılmaz, ağacı kesilmez, bulunan eşyası alınmaz” (Buhârî) mealindeki hadisine bakıldığında Şafii ve Hanbelilerin görüşünün daha isabetli olduğu görülecektir.

Mal uzun müddet ilan edildikten sonra sahibi bulunmasa Hanefi mezhebine göre bulun kişi fakirse kendisi için kullanabilir. Eğer değilse fakirlere veya beytül-mala vermesi gerekir. Fakat diğer mezhepler kişinin kendisinin kullanması için fakir olmasını şart koşmazlar. Hanefi mezhebinin bu görüşüne binaen bulunan malın ilan süresi geçtikten sonra bulan kişinin fakirlere veya hayır kurumlarına vermesi görüşü takvaya daha münasiptir. Zira Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) bir hadiste “Müslümanın lukatası bir ateş alevidir” (İbnu Mâce) diye buyurmaktadır.