Eşinden ayrılan bir bacımız üç yaşındaki çocuğunun haklarıyla ilgili sorusunu şu şekilde bizlere yazdı;
Hocam öncelikle sizlere ve temsil ettiğiniz İttihadu`l Ulema`ya hayırlı çalışmalar temennimi sunuyorum. Beş yıllık bir evlilik hayatım oldu. Son üç yılı sorun ve sıkıntılarla geçti ve nihayetinde eşimle boşanma kararı aldık. Hem resmi olarak hem de dini olarak boşanmamız tamamen gerçekleşti. Üç yaşında bir erkek çocuğumuz var. Aslında kocam çocuğumuz illa da kendi yanında kalsın diye ısrarda bulunmuyor. Hatta geçici bir süreliğine dahi olsa benim yanımda kalmasından yana. Hocam boşanma gerçekleştikten sonra çocukların hak ve hukuklarıyla ilgili bizlere bilgi verir misiniz?
Eşinin kendisini boşadığı bir kadın Efendimiz (aleyihissalatu vesselam)`ın yanına gelerek çocuğuyla ilgili eski kocasını şöyle şikayet eder: “Ya Resûlallah, şu çocuk benim oğlumdur. Karnım ona yuva, göğsüm kırba, kucağım da ona kundak oldu. Şimdi babası beni boşadı ve çocuğu benden almak istiyor.” Bunun üzerine Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselam), “Başkası ile evlenmediğin sürece onun üzerinde sen hak sahibisin.” diye buyurarak annenin çocuğuna bakmaya daha hak sahibi olduğunu belirtir. (Ebu Dâvud)
Hadis açık bir şekilde annenin çocuğuna bakmaya daha ehil olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla çocuk temyiz yaşa gelmeyene kadar şer`i bir gerekçe olmaksızın babanın çocuğu kendi yanına alması caiz değildir. Sahabelerin uygulaması da bu şekilde olmuştur. Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (radiyallahu anh) Ensar`dan olan eşi Ümmü Âsım`ı boşadıktan sonra çocuğunu ondan almak istedi ve aralarında tartışma yaşandı. Mesele Hz. Ebubekir (radiyallahu anh)`a intikal edince müminlerin emiri şöyle dedi: “Çocuk büyüyüp kendi iradesiyle tercihini yapana kadar annesinin kokusu, döşeği ve sıcaklığı senden daha hayırlıdır.” (Abdürrezzak/Musannef)
Özel olarak köle satışıyla ilgili varid olan ancak genel anlam da taşıyan Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)`ın “her kim anneyle çocuğunu birbirlerinden ayırırsa, Allah`u Teâlâ da kıyamet gününde bu kimse ile sevdiklerini birbirlerinden ayırır” (Tirmizî) hadisi bu hususun ehemmiyetine işaret eden bir başka delildir.
Çocuğa bakacak başka kimse yoksa, annenin çocuğu reddetme hakkı yoktur. Ancak fıkıh kitaplarında geçen tertipteki yakınlardan birinin bulunması durumunda anne bu hakkı reddedebilir. Olur da reddederse veya kendisi vefat etmişse ya da başka bir erkekle evlenmişse hak sırayla annenin annesine, babanın annesine, kız kardeşlere ve teyzelere intikal eder. Kadınlardan hiçbiri çocuğa bakmayı üstlenmezse -ki annenin dışındaki yakınların bunu üstlenmeme durumu daha yaygındır- söz konusu hak babaya sirayet eder.
Çocuk dinini anlayacağı yaşa ulaşıncaya kadar -ki bu genellikle ilkokul yaşlarında başlar- baba evladının bütün maddi nafakalarını karşılamakla yükümlüdür. Bununla birlikte manevi olarak çocuğunu da eğitmekten geri durmamalıdır. Ortalama yedi yaşına ulaştıktan sonra çocuk anne ve babası arasında tercihe sunulur. Kimi tercih ederse, onda kalır.
Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)`ın “Başkası ile evlenmediğin sürece onun üzerinde sen hak sahibisin.” sözüne binaen kadının başka bir erkekle evlenmesi durumunda kendisine verilen bu hak direkt düşer ve bir sonraki kişiye intikal eder. Hanefi mezhebine göre kadın, çocuğunun yakınlarından biriyle evlenirse bu hakkı devam eder. Mesela çocuğunun amcasıyla veya amca çocuğuyla ya da yeğeniyle evlenirse çocuk kendisinden alınmaz. (Avnu'l Ma'bûd Şerhu Sünen-i Ebi Dâvud, Şerafulhak Âbâdî c.6 s.241)
Kadın, çocuğun babasının bulunduğu beldeyi terk etmemelidir. Olur da terk ederse, baba çocuğunu eski eşinden alma hakkına sahiptir. Kadının uzaklaştığı beldenin mesafesiyle ilgili farklı görüşler olsa da yaygın olan 120 km uzaklıkta olmasıdır. Dolayısıyla bundan daha yakın olan mesafe nedeniyle çocuk anneden alınmaz. (Mevsûatü'l Fıkhı'l İslami Ve'l Kadâyâ'l Muâsıra, Vehbe Zuhâyli c.8 s.677)