Yeryüzünde yıldız mı olur dediğinizi duyar gibiyim. Yıldız denince aklımıza akşamları çıkan gökyüzünde asılı duran birbirinden parlak ve göz alıcı cisimler gelir. Yıldızların gösterişine ve yol göstericiliğine o kadar büyük önem atfedilmiştir ki Peygamber Efendimiz de ashabı için ‘gökyüzündeki yıldızlar’ ifadesini kullanmıştır.

Bir hadisi şeriflerinde Peygamber Efendimiz ashabının değerine atfen şunları söylemiştir; “Ashâb'ım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayeti bulmuş olursunuz." Ne mutlu o insanlara ki Peygamberi görüp yolundan gitmiş ve Peygamberin sevgisine, iltifatına mazhar olmuşlar.

Zaman zaman okuduğumuz siyer kitaplarından, sahabe hayatlarından o yıldızların ne kadar büyük bir görev üstlendiklerini, verdikleri mücadeleyi görüp gıpta ederiz. Peygamber Efendimizi görmek, dini bizzat ondan öğrenmek, din uğruna, Allah ve Resulü için her şeyden vazgeçmek, bedeller ödemek…

Onlar öyle güzel adamlardır ki Allah’ın da sevgisine mazhar olmuş ve bir ayeti kerimede canlarını Allah’a satanlarla ilgili şunlar ifade edilmiştir; “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab – 23)

Onlar görevlerini yerine getirdi, sözüne sadık kaldı ve müjdelenen cennete eriştiler. Bizler Peygamberi gören birer sahabe olamadık ama onların yolundan gidenler olmak çok mu zor? Bugün yazımızın da konusu olan yeryüzünde birer yıldız olan ve daha sonra şehadete erişip Rabbine kavuşan, sahabeye ve Peygambere erişen birer Müslüman olmak çok mu zor?

Evet zordur elbette ama imkânsız değildir. Mücadele etmek, sabretmek, kınayıcının kınamasından korkmadan, eğilmeden Allah için ve Din-i Mübin için gayretle çalışmak gerek… Bugün size bu uğurda mücadele vermiş sahabe hayatı gibi bir hayat yaşamış ve yeryüzünde yıldız olmuş birkaç örnekten bahsedeceğim…

Rehber Hüseyin… Adını aldığı Hz. Hüseyin gibi yiğit, kahraman ve gözü pek bir Müslüman. Genç yaşından itibaren yasadığı coğrafyada İslam adına bir şeyler yapması gerektiğinin bilincinde ve bu uğurda her şeyini feda eden bir Mücahit. Daha gencecik yaşına rağmen Müslümanların vahdeti için çalışan, ulaşabildiği her kesime, her kişiye ulaşmak için çaba sarf eden bu uğurda yaz-kış demeden, gece-gündüz demeden yollara düşen, tüm imkansızlıklara rağmen davasını anlatmaktan vazgeçmeyen ve bu uğurda son nefesine kadar Allah’ın davasına asker yetiştiren muzaffer bir komutan… Bütün işlerinde Allah Teâlâ'nın rızasını gözetir, başarı söz konusu olduğunda kendisine bir pay çıkarmaz, bunun Allah Teâlâ'nın lütfu olduğunu dile getirirdi. Sahabe gibi yaşamak, ashab gibi mücadele etmek ve son nefesinde şehadet mertebesine ulaşmak…

Muhammed Sudan Hoca… Peygamber efendimiz için nasıl ki hanımı Hz. Aişe annemiz ‘Onun ahlakı Kur’an’dı’ diyorsa Sudan hocanın da eşi onun için aynı şeyleri söylüyordu. Hanımı Zübeyde Sudan, “Çok temiz bir insandı. Bugüne kadar beraber yaşadık. Ben bir gün ondan kırılmadım. Yani çok temiz ve ahlakı güzeldi. Ahlakı, Kur'an ahlakı idi.” diyordu onun için. Genç yaşından itibaren Allah için mücadeleye girişmiş ve bu uğurda bireysel olarak değil, cemaat olarak Allah’ın davasına hizmet edilmesi gerektiğinin farkında bir Müslüman. Allah davası uğruna mücadele etmek için yanına aldığı birkaç arkadaşıyla memleket memleket gezerek on binlerce gence Kur’an öğreten, İslam’la şereflenmelerine vesile olan çağının Musablarından… İslam davası uğruna dünyalık her şeyden vazgeçen, bu uğurda on yıl cezaevinde yatan, yıllarca muhaceret yaşayan ve muhacerette son bulan bir hayat… Şehit gibi yaşadı ve Allah’ın izniyle şehit olarak Rabbine kavuştu.

Şehit Aytaç Baran… Zamanının Ebu Cehillerine karşı Muhammedî misyonu yüklenmiş ve yanına gelenlerin kendisinde hayat bulduğu haya ve hilm timsali bir Müslüman… Şefkat ve merhamet abidesi Baran, hayatını İslam davasına adamış mübarek bir Müslümandı. Sadece hayattayken değil şehadetiyle, hayat hikayesiyle bile birçok insanın İslam’la şereflenmesine vesile olmuş büyük bir dava adamı. Çocuk, genç demeden herkese ‘ağabey’ diye hitap eden, kendisini görenlere huzur ve mutluluk veren bir şahsiyet… Şehadetiyle milyonları yasa boğan, tanıyan tanımayan herkesin, her kesimin sevgisini kazanmış güzel bir adamdı. Rabbimizin, ‘verdikleri söze sadık kaldılar’ dediği adamlardan bir adam…    

Molla Said Varol… Yusuf yüzlü, Yusuf hayalı… Yüzlerce insanın hayatına dokunmuş, İslam’la şereflenmesine vesile olmuş ve binlerin, yüz binlerin Seyda’sı… Kardeşinin elim trafik kazası geçirmesine rağmen şehidler sınıfında olduğunu söyleyen Ağabeyi Molla Muhammed Beşir Varol, "Kardeşim Mola Sait Varol’un vefat etmesine üç nedenden dolayı şehid diyoruz. İlki Peygamber Efendimizin belirttiği gibi hicrette biri vefat ederse o şehittir. İkincisi yine Peygamberimizin belirttiği gibi ilim ile meşgul olan vefat edince şehittir. Üçüncüsü de büyük kazalar örneğin; deprem, afet gibi durumlar sonucu vefat eden biri olursa o da şehit olur. Trafik kazasını da son sebebin içeresine alabiliriz. Bunlardan dolayı biz Molla Sait Varol’a şehid diyoruz." dedi. Medresede çeşitli ilimler öğrenmiş, ilmiyle amil bir mücahit. Davası uğruna her şeyi göze almış ve Medrese-i Yusufiye’de yıllarını ilim tahsil ederek ve onlarca insana ilim öğretmekle zaman geçirmiş bir muvahhid…

Bu şehitler, sadece İslam için mücadele etmişlerin denizinde birer damla… İslam davası uğruna bu ve benzeri bedeller ödemiş daha nice kahramanlarımız var bizim. Peygamberi görmemiş olsalar da onun ashabı gibi yaşamış ve yeryüzünde birer yıldız olmuşlar adeta.

Rabbim bizlere de İslam davası uğruna mücadele eden bu yıldızların yolundan gitmeyi ve kendi davası uğruna bir hayat yaşamayı nasip etsin İnşallah…