Bizler öyle bir davaya sahibiz ki bu dava uğruna her şeyimizi feda etmeye hazırız. Çünkü bu dava Allah’ın davasıdır. Bizler biliyoruz ki bize her şeyimizi verene, emanetini vermek gerekir. Bu dava uğruna yeri gelir canımızı, cananımızı, yeri gelir malımızı mülkümüzü veririz. Yeri geldiğinde de elimizdeki her şeyden vazgeçerek dört duvar arasında gerekirse 30 yıl kalmayı göze alırız. İşte bu dava öyle büyük bir davadır.
Bu dava uğruna nice Müslüman bedel ödedi. Nicesi de sırasını bekliyor. Ahzab Süresi 23. Ayette bu dava adamları şöyle tasvir edilir; “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”
İşte o sırasını bekleyenlerden, verdiği sözü asla değiştirmeyenlerden pir-i zindan Muhammed Şakir abê 30 yıl aradan sonra aramızda. 30 yılını dört duvar, ranza ve secaddesi arasında mekik dokuyarak geçirse de o asla sözünü unutmadı, asla yolundan dönmedi.
İşte açıldı zindan kapıları ve bir nur hüzmesi yayıldı kapılardan dışarı. Ve işte seyda, alim, mütefekkir Muhammed Şakir abê 30 yıl aradan sonra özgürlüğüne adım atıyordu. Dışarıda onu bekleyen dava arkadaşları kapıya doğru baktı, ona doğru koştu. Tekbirler arş-ı alaya ulaştı. Hepsiyle tek tek kucaklaştı. Hasret giderdi.
Yusufi Muhammed Şakir abê acı ve keder dolu zindan yılları arasında Yakub’unu, babasını kaybetmişti ama işte annesi gelmişti onu karşılamaya. Hasta ve onlarca yılın yorgunluğu üzerinde saatlerce oğlunu beklemişti cezaevi kapılarında. Ve işte hasret bitiyordu, oğluna kavuşuyordu. Muhammed abê annesine yaklaştı, sarıldı hiç bırakmak istemezcesine sarıldı. Ellerini öpüyordu ama doyamıyordu bir türlü. Ayaklarına kapandı, ayaklarını öptü cennetin ayakları altına serildiği annesinin.
Öpmeye, koklamaya, kucaklamaya doyamasa da annesini, bekleyen dava arkadaşlarına döndü ve bir asra bedel, iki cümle söz sarf etti; “Allah hepinizden razı olsun. Baş göz üzerine gelmişsiniz. Bu dava büyük bir davadır. 30 yıl değil 300 yıl olsa da bu dava uğruna feda etmeye değer…”
Ve işte 30 yıl önce koparıldığı baba evinde… Her şey değişmişti. Giderken ardında bıraktığı birçok şey yoktu. Yakub’u, Yusuf’unun acısına daha fazla dayanamayıp rahmeti rahmana ulaşmıştı. Beli bükülmüş, türlü hastalıklara duçar olmuş gözü yaşlı annesi ise yanı başındaydı. Ellerini sıkı sıkıya tutmuştu annesinin bir daha hiç bırakmak istemezcesine…
Hoş geldin Muhammed Şakir abê… Hoş geldin pir-i zindan… Hoş geldin seydamız, canımız, candan öte sevdamız…