Bu uşak yönetimler ve rejimler bütün bu melânetleri işlerken Müslüman olduklarını, bu dinin inancına saygı duyduklarını iddia ederler. Halk yığınlarına gelince onlar da Müslüman bir toplumda yaşadıklarını sanırlar ve onlar da kendilerini Müslüman kabul ederler. Öyle ya, içlerindeki saflar namaz kılıp oruç tutmuyorlar mı? Egemenliğin sırf Allah`ın tekelinde olması ya da perakende ilâh taslaklarının güdümünde bulunması meselesine gelince, onlar bu konuda siyonistlerin, haçlıların, misyonerlerin, emperyalistlerin, oryantalistlerin ve yönlendirici propaganda organlarının yutturmacasına kapılmışlar ve bütün bu yıkıcı çalışmalar sonunda bu meselenin din ile hiçbir ilgisi olmadığını düşünmeye zorlanmışlardır. Bu zehirlenmiş görüşlerin taraftarlarına göre Müslümanların düşünceleri, yaşam tarzları, değer yargıları, hukuk sistemleri ve yasaları bu dinin dışındaki kaynaklara dayandığı halde onlar yine de Müslüman kalabilirler, kendilerini bu dinin bağlıları sayabilirler.
Uluslararası siyonizm ile dünya haçlı hareketi, bu aldatmacayı ve yanıltmacayı daha derin boyutlara vardırmak ve varlığını gözlerden daha iyi saklayabilmek için, zaman zaman kendisi ile bu uydu rejimler ve yönetimler arasında soğuk ya da sıcak nitelikli düzmece savaşlar çıkarırlar. Böylece kendisi ile bu uydu rejimler ve yönetimler arasında düşmanlık ve bağdaşmazlık varmış izlenimi uyandırmaya çalışırlar. Maddi ve manevi yardımları ile desteklediği, gizli ve açık güçlerle koruduğu, haber alma ve casusluk şebekelerini direkt hizmetlerine verdiği bu rejimlerin ve yönetimlerin satılmışlığını kamufle etmeye uğraşırlar. Onlar bu düzmece savaşları, bu yalancı düşmanlıkları, aldatmanın boyutlarını derinleştirmek ve uşaklarına yönelik kuşkuları dağıtmak için çıkarırlar. Bu yöntemle, üç yüzyıldan belki de daha uzun bir süreden beri gerçekleştiremedikleri plânları sözünü ettiğimiz uşakları eli ile gerçekleştirirler.
Bu plânların başta gelen maddeleri İslâm ahlâkını, İslâmî değer yargılarını yıkmak, İslâm kaynaklı inanç sistemini ve düşünce tarzını silmek, Müslümanları bu geniş coğrafya parçası üzerinde dinlerine ve şeriatlarına dayalı bir hayat sistemi kurmaktan ibaret olan ana güç kaynaklarından yoksun bırakmak, gözlerin ve gözlemcilerin umursamazlıkları altında “Siyon Protokolleri”nin ve misyonerlik kongrelerinin öngördükleri korkunç projeleri, plânları uygulamaktır.
Bütün bunlara rağmen İslâm dünyasında bu aldatmacaya kanmayan küçük bir azınlık bulunabilir. Bu bir avuç bilinçli azınlık, düzmece bir din adına yürütülen zehirlenme kampanyasına teslim olmayabilir, eski Yahudi hahamları gibi dinin ilkelerini çarpıtsınlar diye görevlendirilen, kâfirliği Müslümanlık olarak yuttursunlar diye işbaşına getirilen resmi din kurumlarının yozlaştırma girişimlerine boyun eğmeyebilir; fasıklığı, facirliği ve ahlâk cellâtlığını ilericilik, çağdaşlık ve gelişmecilik yaftaları altında sunmaya çalışan sinsi ellerin hainliklerini teşhis edebilir...