Gerçekten günümüzde Allah`ın varlığını kökten inkâr eden ateistlerin söylediklerine inanıp inanmadıkları konusunda yoğun kuşkular vardır. Bu iğrenç saplantının başlangıcında Hıristiyan kilisesine karşı bir manevra olarak ortaya çıkmış olması ve sonradan Yahudiler tarafından insanlığın temel dayanağını yıkmak amacı güden bir silâh olarak kullanılmış olması güçlü bir ihtimaldir.”Siyon Protokolleri” adlı belgelerde itiraf ettikleri bu muhtemel hesaplara göre, yeryüzünde kendileri dışında başka inançlara dayanan hiçbir toplum kalmayacak, böylece de inanç bunalımına düşüp çökecek olan insanlık kolayca kendilerinin egemenlikleri altına düşecekti. Çünkü inanç sisteminin sağladığı güç kaynağına sadece onlar sahip olacaklardı.

Yahudi tuzaklarının, Siyonist komploların çapı ne kadar geniş olursa olsun bunlar insan fıtratını, kıvrımlarının en kuytu bucaklarında Allah`ın varlığı inancını taşıyan insan fıtratını yenilgiye uğratamazlar. Gerçi bu fıtrat yüce Allah`ın sıfatlarını gerçek anlamları ile tanıma hususunda başarısız kalabiliyor, ayrıca insan hayatı üzerinde Allah`ın kesin egemenliğini tanımazlıktan gelerek sapıklığa düşüyor ve bu yüzden kâfirlikle, müşriklikle damgalanmayı hak ediyor. Ama temelde Allah`ın varlığına inanmaktan da geri kalmıyor. Fakat fıtratları yozlaşan, doğuştan getirdikleri algılama ve karşılık verme cihazları dumura uğrayan, iletişim aygıtları işlemez hale gelen bazı insanlar vardır. İşte insan vicdanının derinliklerinde kök salan Allah inancını silmeyi amaçlayan Yahudi plânları, sadece bu tür vicdanlar üzerinde başarıya ulaşabilir. Fakat bu tür fıtri duyarlığı dumura uğramış vicdanlar, insanlık camiası içinde her zaman kural dışı, küçük bir azınlık olarak kalacaktır.

Günümüzde gerçek ateistler, Allah tanımazlar, tüm yeryüzünde birkaç milyonu aşmaz. Bunlar Rusya ve Çin gibi komünist ülkelerde yaşayan, ülkelerinde iktidarda bulunan ateist rejimlerin eli süngülü diktatörlükleri altında inleyen yüz milyonlarca insan arasında bile azınlıkta kalan bir avuçluk bir kitledir. Bu ülkelerde kırk yıldan beri insanları Allah inancından tamamen arındırmak için harcanan sürekli çabalara, yoğun eğitim ve propaganda faaliyetlerine rağmen varılabilen nokta ancak bu olabilmiştir.

Fakat Yahudi`nin başarısı başka bir alanda gerçekleşebilir. Bu alan dini, sırf duygulara ve ibadet şekillerine dönüştürme, indirgeme alanıdır. Bu alanda başarılı olabilirlerse insanlara hayatlarını düzenleyici yasaları, Allah dışında başka ilâhların koymasına razı olmalarına rağmen yine de Allah`a inanmışlıklarını sürdürebilecekleri vehmini aşılayacaklar ve böylece halâ Allah`a inandıklarını zannederek tüm insanları fiili yıkıma uğratabileceklerdir.

Yahudiler bu sinsi plânları ile her dinden önce İslâm`ı hedef seçiyorlar. Çünkü onlar tüm tarihlerinin birikiminden şunu öğrenmişlerdir. Kendilerini yenilgiye uğratacak tek güç, hayata egemen olmak şartı ile İslâm`dır. Buna karşılık eğer Müslümanlar dinlerini hayatlarına egemen kılmazlarsa, istedikleri kadar Allah`a inanan müminler olduklarını sanmaya devam etsinler, Yahudilere yenik düşmeye mahkûm olurlar. İnsanların hayatında var olmayan dinin yine de var olabileceğine inanan bu zehirli saplantı, o sözünü ettiğimiz Yahudi komplosunun başarısını kaçınılmaz kılar. Kurtuluş çaresi yüce Allah`ın izni ile Müslümanların bu gafletten uyanmalarıdır.