Patlayan bombalar, terör olayları, Suriye sınırındaki çatışmalar, dış politikada zor bir dönemden geçtiğimizi, biraz daha karamsar bir ifade ile uçuruma doğru ilerlediğimizi göstermektedir. Savaşın ülkemize sıçratılmak istendiği, Irak ve Suriye`nin akıbeti ile karşı karşıya kaldığımız görülmektedir. 

Hükumet, iç siyasetteki başarısını, dış siyasetteki başarısızlığına kurban edecek gibi görünüyor. Ak Partinin her icraatında hikmet arayan fanatikler hariç herkes bu tespitimize katılır kanaatindeyim. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Ak Parti meddahlarından bazıları da artık çaresizlik içerisinde bizim başından beri söylediklerimizi itiraf etmeye başladılar. Mesela Abdülkadir Selvi 16/02/2016 günkü yazısında “…Suriye`de iç savaşın uzaması ABD ve İsrail projesiydi. ABD, başından beri Esed`in gitmesi konusunda samimi olmadı. Yetmedi bir de Rusya`yı Suriye`ye soktu. Suriye`yi bir ateş topuna çevirip, Türkiye`nin kucağına bıraktılar.” diyor.

Bu tespitlere katılanlar giderek çoğalmakta ancak çözüme dair somut bir şey söyleyen yok. İşin özeti kadim dost(!)larımız ABD/İsrail ve AB`nin ihanetine uğradık. Bırakın onları, uğruna savaşmayı göze aldığımız Esad`ı, PYD`yi bile bize tercih ettiler. PYD karşısında Türkiye yalnızlaştı ve giderek de çaresizleşecektir.

Lafı uzatmadan bu krize oldukça radikal çözüm önerime geçeyim. Türkiye kendisine ihanet edenlere sadakatten derhal vazgeçmeli, onların ihanetine onların anlayacağı dilden cevap vermelidir. Yarından tezi yok Türkiye “direniş cephesinde” yerini almalıdır. İsrail ve ABD`nin bölgeye ilişkin bütün yıkıcı politikalarını elinin tersi ile itip karşı projelerde yer almalıdır. İran, Irak ve Suriye hükumetlerine dostluk elini uzatmalı, tahrip olan ilişkileri tamir etmenin yollarını arayıp bulmalıdır. Kendisini PYD ile aynı konuma sokarak istiskal eden ABD`ye restini çekmeli, içeride her istediklerini yerine getirdiği dost(!)larının ihanetine verdiği cevap gibi, cevap vermelidir. Barış ve kardeşlik sürecini kalleşliğe çevirenlere verdiği sertlik ve kararlılıkta ABD karşısına dikilmelidir.

Bu Cumhurbaşkanımızın ve hepimizin hayalindeki bağımsızlığa götürür bizi. Artık kiminle ne kadar alış veriş yapacağımıza, içeride bizi tehdit eden teröristlere nasıl davranacağımıza kendimiz karar verebiliriz. Sınır komşularımızla ilişkilerimiz düzeldiği gibi yakın komşu Rusya ile de çatışma riski ortadan kalkar. İran, Irak ve Suriye ile anlaşma sağlandığında Dost Kürtlere bağımsızlık fırsatı daha kolay sağlandığı gibi düşman Kürtler kolaylıkla silahsızlandırılır. Bu krizi fırsata çevirmenin tam zamanıdır.

Komşularımızın dostluğu karşısında ABD ve AB`nin düşmanlığını mı kazanacağız? Onlar zaten gözümüzün içine baka baka düşmanlık etmiyorlar mı? Böyle bir durumda Suriye savaşının ateşi düşer mültecilerin önemli bir kısmı evlerine döner.

Türkiye Bağımsız Kürdistan için çaba gösterir, İran`la aynı cephede yer alırsa Ümmetin iki büyük fitnesi (ırkçılık ve mezhepçilik) boşa çıkartılmış olur. İsrail elindeki bu iki önemli kozunu kaybeder. Ümmetin yıkımı için tehdit oluşturan mezhepçilik ve ırkçılık, İsrail`in yegâne teminatı durumundadır. Ümmet tehditten kurtulacak, buna mukabil İsrail`in güvenliği tehlikeye düşecektir. Gazze daha güvenli hale gelecektir. İstediğimiz de bu değil mi?

Suriye`de destek verilen İslami muhalefete yani müttefiklerimize ne diyeceğiz. Bu onlara ihanet olmaz mı derseniz, asıl ihaneti onlar birbirlerine yaptılar deriz. Onlar bölünüp kendi aralarında savaşa tutuşmasalardı belki de işler bu raddeye varmazdı. Böyle bir girişim onlar için ağır bir mağlubiyet yerine daha onurlu bir barışla sonuçlanabilir.

Ankara`daki son feci olay ve önceki terör saldırılarının faillerinin Daiş ve PKK olduğu tartışmasızdır. Bu iki terör örgütü aynı zamanda İran`ın da düşmanları oldukları halde neden İran`da kıllarını kıpırdatamıyorlar. Çünkü İran gerçekte bağımsız bir ülkedir. İran muhaliflerini darağaçlarına gönderdiğinde ABD/AB ne der endişesi taşımıyor.

Kısaca ihanet edenlere ihanetle karşılık vermek, Tuzak kuranlara karşı tuzak kurmak ADALETTİR.