Uzun zamandır başlıktaki açıklama- lar ve benzerlerini duymamıştık. Türkiye`nin normalleştiğine dair genel bir kanaat oluşmuştu. Ancak 30 ağustos resepsiyonunda Genel Kurmay başkanın bu talihsiz açıklamaları ve bu açıklamalara karşı Hükümetin sessiz ve tepkisiz kalması henüz normalleşmediğimizin bir göster- gesi olmuştur. Nejdet Özel`in beyanından sonra muhalefet sözcülerinin açıklamaları, muhalefetin de meşru yollarla iktidar ola- mayacağı için vesayetten medet umdu- ğunu göstermektedir.

Hükümet sözcüsünün “yetki bakanlar kurulundadır, süreç başbakanın koordinas- yonunda devam etmektedir” gibi beyanları inisiyatifin siyasilerde olduğuna dair örtülü işaretler olmakla birlikte ciddiyetten uzak- tır. Hükümet, yetkilerini kimseyle paylaş- mak istemiyorsa bu haksız müdahalenin hesabını sormalıdır. Hiç kimse milletten almadığı bir yetkiyi kendisinde göremez, kullanamaz. Bu ülkede çizgi çizme, çizgile- rin rengini belirleme yetkisi millete aittir ve millet bu yetkilerini temsilcileri aracılığı ile kullanır. Atanmış bir memurun çizgi çizme hakkı yoktur.

Ülke topraklarının bölünme tehlikesi varsa sivil irade Genel Kurmay Başkanı`na emir ve talimat vermek sure- tiyle tehlikeyi bertaraf eder. Genel Kurmay Başkanı`nın bu topraklar üzerindeki tasar- ruf hakkı Kadastro Genel Müdürü`nün yet- kisinden ne fazla ne de eksiktir. Biz bu güne kadar hiçbir Genel Müdürden “kırmızı çizgi” lafı duyma- dık. Genel Kurmay Başkanı`ndan da duy- mak istemeyiz. Hükümet kendisine ema- net edilen milletin iradesine sahip çıkmalı aksi halde emanete ihanet etmiş olacağı- nın bilincinde olmalıdır. Genel Kurmay `ın da adeta kronik- leşmiş bu vesa- yetçi, müdahale- ci hastalığından kurtulması gere- kir. Uzatılan mik- rofonları elinin tersiyle iterek asli merciine tevdi etmelidir.

“ m e ş k u k bir semere için muhakkak bir günaha girilmez” diyordu hoca efendi. Ama bu hakikate, bu sahih söyleme rağ- men görüyoruz ki, ne büyük günahlara giril- miş. Dindar ailelerin dindar çocukları sırf ile- ride hizmet hareketine faydalı olsunlar, dev- letin önemli makamlarına gelebilsinler diye gayrı mütesettir bayanlarla evlendirilmiş, belki de tesettürlü bacılarımız tesettürlerin- den arındırılmışlar.

Adliye önlerindeki man- zaralar çok açık gösteriyor ki, örtüsünden, simasından tanıdığımız tertemiz Anadolu anneleri, son derece modern ve batı tarzı giyimli gelinleri ile yan yana. Muhtemelen bu gelin hanımlar yine eşleri fark edilme- sin diye ne balolara ne kokteyllere iştirak etmişlerdir.

Emekli bir binbaşı abimizden dinlemiştim. Cemaatten bir kaymakam ilçe- sinde düzenlenen cumhuriyet balosuna eşi ile katılmak zorunda kalmış, ilçedeki jan- darma komutanı da özellikle kaymakamın eşini dansa kaldırmış, kaymakam başını kal- dırıp eşine bakmaktan utandığından başı- nı önüne eğmiş kadıncağız kızarmış, bozar- mış. 28 Şubat döneminde değil bir kayma- kam, bir vali bile sıradan bir rütbeliden çeki- nirdi.

Bütün bu zilletlere katlanmalar, belki kadeh kaldırmalar, namazların aksatılması günah oldukları muhakkak olan şeyler değil mi? Elde edilen semere nedir? Toplumun kahir ekseriyetinin özellikle de dindarların kin, nefret ve öfkesi. “Altın nesil” yetiştirmek maksadıyla çıkılan yolda sırf ilerde bu mak- sadıma ulaşayım diye horlayıp dışladığınız, aşağılayıp sırt döndüğünüz, hatta daha da ileri gidilerek zulüm ettiğiniz kardeşlerini- zin ahı tuttu.

Şimdi “bu Müslümanlar neden kardeşlerine sahip çıkmıyorlar” diye kahır- lanmak neyi değiştirir. Demek ki zillet yön- temleri ile İzzetli olunmuyormuş. Netice sefillikten esfeli sefilliğe inkılap oluyormuş. Umarım ibret alınmıştır. Ettikleri ayniyle başına gelen, eskinin zali- mi, yeninin sözde mazlumlarının avukatına ait şu ifade çok manidardır: “Bir emniyet müdü- rü, bir mali şube müdürü, birkaç müdür yar- dımcısı mı hükümeti devirecekmiş? Buna her- kes güler, yurt dışına rezil oluyoruz.” Ama aynı çevreler meczup dedikleri Metin KAPLAN`IN tahtadan tüfeklerle ve piknik tüpleri ile topu topu birkaç kişiden oluşan “tevhid-selam” örgütünün, ihtiyar haliyle Şahmerdan Sarı Hocanın, koskoca rejimi değiştirebilecekle- rine inanmış ve bu inançla insanları binlerce yıllık cezalara mahkum etmişlerdi. “Bir Metin KAPLAN Almanya`dan rejimi değiştirebiliyor da bu kadar hakim-savcı,150 milyar dolar- lık servet, 140 ülkedeki örgütlenme, arkada- ki CIA, FBI ve MOSSAD desteğine rağmen sizi dert mi tutmuş bir hükümeti deviremiyorsu- nuz!” demezler mi adama?