Mü`min, özgürlüğü Rabbine kullukta arayan kişidir. Bu yönüyle dinimizi, dilimizi, ahlakımızı, örf ve âdetimizi bozmaya çalışanlar, özgürlük anlayışımızı da temelden bozmaya çalışıyorlar. Açıkça ifade edilmese de eylemli olarak özgürlüğü “Allah`a isyan, O`nun emir yasakları karşısında özgür davranmak” olarak benimsetme çalışmaları son sürat devam ediyor. 

Son on yıl Kürdistan`ın hızla özgürleştiği(!) bir süreçtir. Özellikle güney Kürdistan`ın siyasal olarak bağımsızlaştığını ve giderek de halkını özgürlüğüne(!) kavuşturduğu izlenmektedir. Yıllarca esaret altında yaşayan Güney Kürdistan`da bir “Kürdistan güzeli” bile seçilemiyordu. Son iki yıldır Kürdistan güzelleri seçiliyor. Bu adım bile Kürdistan`ın geleceği için umut verici. Zira Kürdistan, kâfirler için umut verir hale gelmiştir.

Acaba Kürdistan`ın özgürleşmesi(!) neden bu kadar gecikti?

 Şimdi öğreniyoruz ki, Kürtler uzun süre Allah(cc)`a kul olmakta ısrar ettikleri için bu özgürlükten mahrum bırakılmışlar.

Dinlerine, örf ve adetlerine bağlı kaldıkları için ve her şeyden önce Allah(cc)`tan başkasına kulluğu red ettikleri için hep özgürleşmeleri ötelenmiştir.

Kürdistan`ın küfre direnci bir noktadan sonra kırılmış gibi görünüyor. Eskisi kadar geniş ve kitlesel direncin kalmadığını görüyoruz. Bu noktaya gelinmesi ayrı ve çok ciddi bir araştırma konusudur.

Özetlemek gerekirse en önemli direniş kaleleri medreselerdi. TC, önce medreseleri resmen yasakladı. Medrese eğitimi yasa dışı ya da bir nevi korsan nitelikte sürdürüldü. Buna rağmen bu direncin kırılamadığı ya da geciktiği anlaşılınca devreye yeni senaryolar ve aktörler sokulmuştur.

Burada senaryonun ayrıntılarına girmemiz mümkün olmadığından ancak özetine değinmek mümkün olabilir. Kâfirlerin enteresan taktiklerinden biri Müslümanların kılığına girip oldukça kirli işler yaparak İslam`ı kirli göstermektir.  Mesela Şeyh Said`in kıyamında bu çok açık olarak yapıldı. Şeyh Said`in mücahitleri adeta “çapulcu” olarak gösterildiler. Kürdistan`da halka ve özellikle siyasi mahkûmlara insanlık dışı muameleler yapanlar, kendilerini dindar Müslümanlar gibi gösterdiler.

Mesela PKK`lılara işkence yaparken üzerine basa basa “Dinsiz, imansız, kâfirler” ifadelerini kullananlar, en az onlar kadar ağır işkenceleri merhum Abdülhamit Turgut`a ve çok sayıda farklı kesimden dindarlara da yaptılar. Dindar, sağ ve sol kesimden halkın tamamına yapılan zulümlerle zalimlerin maksadı, efendileri olan kâfirlere şirin görünmek ve kendi şerlerinden kaçanların sözde insan hakları ve demokrasi için efendilerine sığınmalarını sağlamaktı. Nitekim bu konuda önemli başarılar da sağlandı. Şimdi Dindarların önemli bir kısmı Türk ve Kürt solu ile sağın tamamı Avrupa Birliğine girmeyi açıkça savunmaktadırlar.

Senaryonun en can alıcı tarafı Kürtlerin özellikle kültürel haklarını koruma adına ortaya çıkarılanların bu kültürel dokuyu tahrip etmeleridir.

Bir arkadaşım uçakta yanında oturan birinin eşinin kendisi ile Türkçe konuşmasına karşılık, biraz da kendisine duyurmak, ilgisini çekmek için Kürtçe cevaplar verdiğini görünce istemeden konuşmak zorunda kalır. Beyefendi, arkadaşıma Kürtlerin kültürel baskı altında bırakılarak mağdur edildiklerinden bahseder. Kültürün ne olduğunu bilmediği ve Kürtlerin kültüründen haberdar olmadığı anlaşılan Beyefendiye, arkadaşımız şu soruyu yöneltir. “Esmer tenli eşinizin saçlarını sarıya boyayan ve eşinize kot pantolon giydiren de devlet mi?”

Sadece kapısına geleni değil yoldan geçeni dahi evine davet eden Kürtleri kapılarından hatta ilçelerinden misafirlerini kovma ve ya onlara saldırma geleneği ne zamandan beri Kürt kültürü haline gelmiştir.

Son Lice olayları Kürtlerin Bir`i Maune`den tanıdığımız Amir b. Tufeyl`in kültürünü benimsemeye başladıklarını göstermektedir. “Özgürleştirme” adı altında bir nevi “gavura benzetme” faaliyetlerine karşı halkımızın yeniden örgütlenmesi ve direnişi Kürdistan`ın dört parçasına yayması elzemdir.