Demokrasi paketinde en önemli beklentimiz, Ergenekonculardan brifing alan yargıçlar tarafından inançlarından dolayı tutsak alınan esirlerin hürriyetlerine kavuşturulması idi. Bunları dile getirmekten dolayı dilimizde tüy kalmadı. Biz bu beklentiler içinde iken yakın zamanda Şahmerdan hoca, çocukları ve dava arkadaşlarına verilen ağır cezaların Yargıtay tarafından onanması, bizde hayal kırıklığına neden olmuştur. Mirzabeyoğlu bildiğimiz kadarıyla daha hücreden bile çıkartılmadı. Bir empati yaparak Başbakanın 20 yıldır tutsak olduğunu düşünün ve onun düşüncelerini savunan dava arkadaşları iktidar olmuşlar ve 11 yıldır Recep Tayyip ERDOĞAN`ın tutsaklığı devam ediyor olsun. Buna daha ne kadar tahammül edilebilir. Kürtlerin Mehmet Akif ERSOY`u mertebesinde olan Molla MİZGİN 20 yıldan fazladır tutsak. Hizbuttahrir`e dünyada silahlı örgüt muamelesi yapan tek ülkeyiz. Hükümler infaz edildikten sonra bu kardeşler birbirlerinin yüzlerine nasıl bakacaklar.

Pakette anlamakta zorlandığımız bir konu da nefret suçuna ilişkindir. Daha önce de “teröre destek veren örgütlerin mallarının müsaderesine ilişkin kanun” bizi şaşırmıştı. Bu iki düzenleme de gerek terör tanımlanmadığı, gerekse nefret suçu sınırları net olarak belirlenmediği takdirde Müslümanlara kurulan birer tuzak olacaktır. Bu yasadan en çok başbakan gibi düşünenlerin mağdur edileceğine inanıyorum. Mesela artık gezicilere “çapulcu, vandal” diyebilecek miyiz? Bu düzenlemeden en çok mutlu olanlar Siyonistler olmuştur. Türkiye`de antisemitizm suç değildi. Bu yasa onun yerine ikame edilmiş olacak. Allah`ın lanetlediklerini lanetleyene ceza verilmesi, başbakanı rahatsız etmez mi?

Evleviyet fıkhı açısından esirlerin serbest bırakılmasının en öncelikli olması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer konular için özetle, yetmez ama evet diyoruz. Paket açıklanır açıklanmaz “bir sonraki paket ne zaman” demiştim. Bunların arkasının geleceğinin farkındayız. Bizim tatmin olmadığımız konularda Sayın başbakanın da tatmin olmadığı kanaatindeyiz.

Bu vesile ile “açılım” sürecine de kısaca değinmek isterim. Süreç tam olarak Devletin, Doğu ve Güneydoğuyu PKK`nin insafına terk etmesi şeklinde gelişmiştir. Örgüt, asker ve polis öldürmek dışında diğer bütün faaliyetlerini en az on misline çıkarmıştır. Adam kaçırma, vergi adı altında gasp yapma, farklı düşüncelere sahip İslami STK`lara yönelik molotoflu saldırılar hemen hergün yapılmaktadır. Hükümet sanki bütün bu olup bitenlerden rahatsız değil gibi davranıyor. Adeta şunu demiş oluyor; “asker polis öldürmeyin, ne yaparsanız yapın serbestsiniz”. Örgütün bu vandallığından, bölgede en çok da AK Parti sempatizanlarının zarar gördüğünü biliyoruz. Burada hükümetten istenen sadece bu bölgede de hükümet olmasından ibarettir.

Sayın başbakanımız daha ne zamana kadar kendilerine elini uzatanlara sırtını dönüp, yumruğunu sıkanlara ise elini uzatmaya devam edecek? Elini bütün vatandaşlarına uzatması gerekmez mi? Türkiye`de devlete karşı eylem yapan farklı örgütler mevcuttur. Ancak örgütlerin birbiriyle çatışması neredeyse bitmiştir. Bunun bir tek istisnası PKK ve uzantılarının, Peygamber Sevdalıları ve bileşenlerine yönelik saldırılarıdır. Güvenlik güçleri artık hemen hemen hiçbir eylemi faili meçhul bırakmıyor. Ancak ne hikmetse Peygamber Sevdalıları ve bileşenlerine yönelik hiçbir eylemin faili bulunmuyor. Bu manidar değil midir? Bir örnek olarak: Cemaat dershanesine yönelik molotoflu saldırı, Başbakan, hükümet sözcüsü ve Bülent Arınç tarafından kınandı. Kınanmasını doğru buluyoruz. Ancak bir siyasi partinin birden fazla şubesine atılan Molotoflar, neden hükümet ve iktidar partisi tarafından görülmez ve duyulmaz.

Bu hadiseler genel olarak İslam âleminin içinde bulunduğu fecaetin sebeplerini açıklamıyor mu? Ülkemizde birbirimize merhamet etmiyoruz, ancak Mısır`daki Selefilerin, İhvan karşısında Sisi`den yana olmasını çok zalimane buluyoruz. Biz birbirimize merhamet etmezsek, Allah (CC) bize merhamet eder mi? Bu dağınıklığımız, açıkçası ateşin ülkemize sıçramasını mucip kılacağından endişeliyim.

Hakkın merhametini hak etmek dileklerimle Allah`a (CC) emanet olun.