Gerek ülkemizde gerekse dünyada sürekli gerginlikler yaşanır. Bazen bu gerginlik çatışmalara hatta savaşlara dönüşür. Bu gerginliğin tarafları, aslında gerginliğin çıkmasını istemediklerini söylerler. Ama hep karşı tarafın ortamı gerdiğini iddia ederler. Bir de taraflara akıl vermek lütfünde bulunanlar vardır. Bunlar da taraflara itidalli olmayı özellikle karşı tarafı öfkelendiren veya var olan öfkesini kabartan söz ve davranışlardan kaçınmayı tavsiye ederler.

Bu olay bana yaşanmış ve bölgemizde dilden dile anlatılan bir olayı hatırlattı.

Misafir evde ağlayan çocuğa ilgisiz kalındığını görünce ev sahibine:

- “Şu çocuğu ağlatmasanıza, küçücük bir çocuğu susturamıyor musunuz?” der. Ev sahibi:

- “Çocuktur biraz ağlar sonra susar, sen canını sıkma.” der. Misafir:

- “Olur mu canım, çocuk niye ağlasın ki? Ne istiyorsa verin sussun.” deyince, ev sahibi:

- “Çocuğun her isteği karşılanamaz, bu iş o kadar da kolay değildir.” der ve ilave eder:

- “Madem çok kolay olduğunu düşünüyorsun, o zaman farz et ben çocuğum ve ağlıyorum, haydi beni sustur.” der ve ağlama numarası yapar. Misafir:

- “Ne istiyorsun yavrum?” der. Çocuk rolündeki ev sahibi:

- “Yoğurt istiyorum.” der. Misafir hemen evin hanımına seslenilir, bir kaba yoğurt getirilerek çocuğun önüne konulur. Çocuk yine ağlamaya başlar. Misafir:

- “Şimdi ne istiyorsun yavrum?” der. Çocuk rolündeki ev sahibi:

- “Pekmez istiyorum.” der, o da getirilir. Çocuk yine ağlar, Misafir:

- “Şimdi ne istiyorsun.” der. Çocuk rolündeki ev sahibi:

- “Karıştırılmasını istiyorum.” der.

Misafir, tabakları birbirine döker, yoğurt ve pekmezi karıştırır. Ama çocuk rolündeki ev sahibi halen susmamıştır. Yine ağlayınca, Misafir:

- “Şimdi ne istiyorsun.” der. Çocuk rolündeki ev sahibi:

- “Karıştırılmış olan pekmez ve yoğurdun ayrılmasını istiyorum.” der.

İşte bu istek karşısında misafirin tepesi atar ve bu kez kendisi tokat atma noktasına gelir.

Bu meseleyi şunun için anlattım. Halen batının batıl anlayışını katı bir şekilde savunan, onların değer yargılarını baş tacı eden, laik-seküler düşünce sahipleri kendilerini bu ülkedeki Müslümanlara akıl vermekle vazifeli sayarlar. 28 Şubat döneminde akidelerinden kaynaklanan en temel ve en masum hakları için gösteriler yapan mütedeyyin insanlar, gerginlik çıkarmakla itham edildiler. “Madem devlet başörtüsünü yasaklamış, devlete itaat etmek gerek, gerginlik çıkarmamak gerek” dediler. Şimdi, çapulcular eylem yaparken onlara devlete uymak gerek demiyorlar, onları gerginlik çıkarmakla suçlamıyorlar. Aksine başta Başbakan olmak üzere Hükümeti ve AK Partiyi “ortamı germekle” itham ediyorlar. Başbakana, “çapulcuları öfkelendirecek sözlerden kaçınmasını” tavsiye ediyorlar. Acaba bu çapulcular en çok Başbakanın hangi sözlerine öfke duyuyorlar, diye merak ettim.

Evvela, Başbakanın kimlik ve kişiliğine, İmam Hatip mezunu olmasına, eş ve çocuklarının mütedeyyin olmasına öfkeleniyorlar. Sonra sık sık sandıktan, sandığın sonuçlarına saygılı olunmasından, bilhassa arkasındaki %52`lik destekten söz etmesine öfkeleniyorlar. Bu şartlarda Sayın Başbakanın çapulcuları öfkelendirmemesi için karışmış yoğurt ve pekmezi birbirinden ayırmaktan daha zor olanı başarması gerekir. O da şöyle olur. Mesela İmam Hatip mezunu olmasına rağmen İmam Hatiplerden nefret ettiği açıklaması, zaman zaman alkol alması; eş ve kızları Ramazan da dini bayram ve törenlerde örtünürken, Başbakana eşlik ederken, devlet dairelerine girerken saçını başını açması bu öfkeyi ortadan kaldırır. Gerisi lafı güzaftır.

Bu durum Rabbimizin Bakara suresi 120. ayetinin izharıdır: “Sen onların dinlerine (din anlayışlarına) uymadıkça Yahudi ve Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar.”

Bir Müslümandan sırf gerginlik olmasın diye dinini değiştirmesini istemek haklı bir talep olabilir mi? 28 Şubatta merhum Erbakan Hoca`mızdan istenenler şimdi Başbakandan isteniyor. Bu gavur beslemesi yazar-çizer takımı neden karşı tarafa gerginlik çıkartmamaları için telkinde bulunmazlar. Üstelik 28 Şubat sürecinde Müslümanların el ele tutuşmaları ile çapulcuların sağı solu ateşe vermelerini kıyaslamak bile istemiyorum.

Ahir-i kelam, Müslüman tavırlarında Kelamullahı kılavuz edinmeli, batılı kargaları değil. Kur`an da Müslümanlara kendi aralarında merhametli kâfirlere karşı şiddetli olmayı emrediyor. Bu hükümet döneminde zaman zaman bu emr-i ilahiye muhalefet edilmiştir. İhya-Der vb. İslami STK dosyalarında Müslümanlara şiddet, gezi eylemlerine katılanlara merhamet gösterilmiştir. Bu uygulamalar emr-i ilahiye muhalif olduğundan adil olmamış, aksine zalimane olmuştur. Bu yanlıştan dönülmesi dostça ve kardeşçe tavsiyemizdir.