Hatırlarsanız Irak`ın Kuveyt`i işgal ettiği, ABD`nin müdahaleye hazırlandığı günlerde Türkiye`de herkes Körfez Savaşı`nda bir koyup on alacağımıza inandırılmıştı. Musul petrolleri ABD tarafından bize verilecek belki de Kerkük Musul Türkiye sınırlarına katılacaktı. Bu nedenle ABD`nin de baskısıyla Irak`a ambargo uyguladık. Öyle saçma bir şeye inandırılmıştık ki, Iraklı bebeklere mama ambargosu uyguladığımızda Bebeklerin değil Saddam`ın açlıktan öleceğine inandırılmıştık. Ambargoyu kendimize uyguladığımızı göremeyecek kadar basiretimiz bağlanmıştı. Irak`la olan ticaretimiz sıfırlanınca bu yoldan geçinenlerin açlıkla boğuşması ve bir kısmının dağa çıkması kaçınılmaz olmuştu. Büyük şeytanın yanında durmanın manevi kayıpları bir yana maddi olarak çok büyük bedeller ödenmişti.

Savaşın sonunda üç koyup bir bile almadığımız ortaya çıktı. Kâfirlerin hesabı yine tutmamıştı. Bu savaş ve saldırılardan en karlı çıkan İran İslam Cumhuriyeti olmuştu. Ambargo sırasında silah hariç her türlü malını Irak halkına sattı. Çocuklarına ambargo uygulayan komşu Türkiye halkına duyulan nefrete karşılık Irak halkının sevgi ve sempatisi kazanılmıştı. ABD`nin eline geçmemek için İran`a sığınan Saddam`ın savaş ve sair uçaklarına İran, Irak`ın kendisine yönelttiği haksız savaşın tazminatı olarak el koydu. ABD ve dostları yine kaybetmiş, kaybetmesini umdukları İran hem maddi hem de manevi olarak kazanmıştı.

Şimdi benzer bir pozisyonla karşı karşıyayız. O zaman da ABD`nin İşgaline karşı olmak Halepçe katilinden yana olmakla ithamı gerektiriyordu. Şimdi de “Suriye halkının geleceğine kâfirler müdahil olmasın” demek, zalim ve katil Esad`a destek olmak; Hama, Banyas ve son olarak bir başka Halepçe olan kimyasal saldırıyı onaylamak olarak acımasızca ithamı gerektiriyor. Hükümetin “kan ve petrol içicileri” ile işbirliğine itiraz etmek, Şiilikle, rafzilikle, mecusilikle, zalimlere destek olmakla itham edilmeyi gerektiriyor.

Şimdilerde bir koyup yüz alma hesapları yapılıyor. Hesaba göre Zalim Esad rejimi yıkılacak yerine kurulacak hükümet her alanda Türkiye ile işbirliği içinde olacaktı. Yavaş yavaş sınırlar kaldırılacak, zamanla buna Ürdün, Lübnan, Filistin ve diğer Arap devletleri katılacak yüz yıllık rüyamız gerçekleşecekti. İslam âleminin rakipsiz ve tartışmasız tek lideri Recep Tayyip Erdoğan`dı. Osmanlı ihya olacak, ABD ve İsrail coğrafyamızdan defolacaktı. Şah İsmail gibi fitne çıkaran İran, Yavuz`a (RTE) teslim olmak zorunda kalacaktı.

Füze kalkanı projesi kapsamında 14 Eylül 2011 günü ABD ile mutabakat zaptı imzalanmış ve bu zapta göre projenin Türkiye kısmındaki radar üssü Malatya Kürecik`e kurulmuştu. Bu kalkan kurulduğunda herkes haklı olarak bunun İsrail`in güvenliği için kurulduğunu düşünerek itiraz etmişti. Kimse Türkiye`nin içine sürükleneceği savaşı aklına getirmemişti.

Türkiye, Suriye iç savaşı başladığı günden beri uluslararası koalisyon adı altında “kan içicileri” müdahaleye davet ediyordu. Hâlihazırda bu davet karşılık bulmuştur. Türkiye koalisyonda yer alacağını, hatta BM`den karar çıkmasa dahi müdahale yapılmasını savunmaktadır. Bu durumda savaş meydanının Türkiye olma ihtimali yok mudur? ABD`nin üsleri saldırıda hedef olursa; Rus, İran, Irak, Suriye füzelerinin hedefi neresi olur?

Nato da bizi kurtarmaya geldiğinde işin içine Çin ve Varşova paktı gibi kuvvetler de girince hükümetimiz Enver Paşa`nın Osmanlı Devletini birinci dünya savaşına soktuğu konumuna düşmez mi? Birinci dünya savaşında nasıl kabak Osmanlı`nın başında patladıysa bu savaşta da 2023 yılı hayali kuranların hayalleri Osmanlı`nın akıbeti gibi bir akıbetle sonuçlanırsa sorumlusu kim olacaktır.

Sevr anlaşması şartlarının çok ağır olduğunu söyleyen Türk delegasyonuna, karşı tarafın cevabı oldukça ilginçtir. “Sizin bu savaşa girmeniz savaşın uzamasına yüzbinlerce Hristiyan`ın ölümüne neden oldu. Karşı taraftan öldürdüğümüz dindaşlarımızın katlinden dahi siz sorumlusunuz. Siz Müslüman olarak neden bu savaşa müdahil oldunuz” demişlerdir.

Herkes bu savaşın mutlak galibinin İsrail olacağını düşünüyor. İsrail`in bütün düşmanları kayıp verirken İsrail sadece seyirci konumundadır. Ancak Irak savaşında İran`ın kaybedeceği düşünülürken kazançlı çıkması gibi İsrail`in kaybetmesi ancak, gaybî İlahi yardımla olabilir.

Yukarıda bahsettiğim ABD ve İsrail`i bölgeden kovarak Osmanlıyı ihya etme hayalleri kuran ve Esma için ağlayan bir Başbakan`a Nato ve ABD acır mı? Bilmiyorum. ÖSO`nun İstanbul`da Batılılara koordinatlarını verdiği 5000 kadar hedef vurulduğunda savaşın bitmesini umuyorum. Şahsen bütün umutsuzluğuma rağmen Türkiye`nin hayallerinin gerçekleşmesini temenni ediyorum.